11 Haziran 2008 Çarşamba

not defterime düşenler III


...Boya kutusunun önüme koyuyor oğlum
Bir kuş çizmemi istiyor benden
Kül rengine batırıyorum fırçayı
Bir dörtgen çiziyorum, üstüne bir kilit ve çubuklar
Oğlum, gözleri dehşet dolu, diyor ki bana
-Ama bu hapishane…
Yoksa bilmiyor musun baba, kuş çizmeyi sen?
Oğlum, diyorum ona, ayıplama beni
Kuşların biçimini unuttum inan


Nizar KABBANİ'den dökülen sözcükler aklımın bir kenarında. Unuttuklarımız ve realitelerle yıkılan -ideal- dünyamız ve hislerimiz. Henüz leke bulaşmamış olanlar değil (bir gönül vardı bende henüz aşkı tatmamış...tertemiz hislerine günah nedir katmamış.. DİYENLER KUSURA BAKSINLAR AMA BU DEDİKLERİMİ ANLAYAmayaCAKLARDIR)...

Şeklini ve yapısını unuttuğumuz hisler izdihamında yapıyoruz. Tek kullanımlık kondomlar ile eş değerli "aşk". Önce o kirlendi zaten. Belli bir zamana sıkıştırıldı.


Belli bir ömre..(Öldükten sonra bitiveren ...)


Ardından belli yıllara (Ömrün sadece gençlik döneminde aşka inandılar.)


Ardından belli bir yıla (Hayatta ise en şehvetli ve en neşeli olunan bir yıl seçildi)


Ardından yılın belli dönemlerine (Yaz ve kış aşkları...)


Ardından belli haftalara ve günlere... (Haftasonu kaçamakları...)


En son tek gecelik bir paranoyanın adı "aşk" olduruldu. (kelimenin o ve u larını ö ve ü yaparak da okuyabiliriz.)


Önce aşkı unuttu insanlar. Sapıklaştı ve çarpıklaştı. Sahi bir insan bir günde kaç defa aşık olabilir?

Hiç yorum yok: