10 Aralık 2008 Çarşamba

gidiyorum

zihnimi zor toparlıyorum...ne yazmalıyım bilmiyorum...işte gidiyorum...

en çok İstanbul'u özleyeceğim...boğazdaki martılar rüyalarımda. hasret çekmeye dair türküler ve bass tonda şarkılar söyleyeceğim
"when far away from home..." diyerek
memleketimin en doğusunda;Kırım'da sürgündeki bir İrlanda'lının gurbetliğini paylaşacağım
aradaki 150 yıla ve binlerce mile inat!
yahut kitab-ı mukaddes'te denildiği gibi
"sen yabancı kalbi tanırsın, zira Mısır'da sen de yabancıydın!"...yabancı kalbi tanıyıp keşfedeceğim kendi içimde...
ailemi, dostlarımı, sevdiklerimi, kütüphanemi, müzik arşivimi, sultanahmet'in avlusundaki sütunlardan birine yaslanıp gökyüzünü seyre dalıp hayaller kurmayı, galata yokuşlarında beyoğlu yolunda yorulmayı...özleyeceğim

aryalar ve gazeller dinlemeye alışkın bu kulaklar yüksek desibelli sesleri nasıl işitecek?
ömründe kalemden ağır birşey tutmamış ellerim ve parmaklarım nası kilolarca ağırlığı kaldıracak?
en önemlisi kalbim...

yazar yazısını burada; okuyanın ve yazanın akıl salığı/ sağlıkları açısından bitirmiştir...

bütün blog takipçisi dostlarımı ayrı kalacağımız süre zarfında blog arşivimi kurcalamaya davet ediyorum...belki zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz...

7 Aralık 2008 Pazar

kurban bayramı...

bütün yaşanagelen olumlu ve olumsuzlukları ile...bayram yine de güzel!

herkeslerin kurban bayramı kutlu olsun!...

5 Aralık 2008 Cuma

aklının hesaplarında ezilen herkese...

...Sanma mesafeler koparır beni
Ve yıllar eskitir birliğimizi

Bir gecelik bir uyku gibidir zaman
Yıllarca sürsede ayrılığımız

Mani olunmus bir adam direnir durur
Utanır ve korkar kefenlenmeden

Zamanımı calan bir kara ekmek
Durur yüreğimde bir kursun gibi

Bir adım atarsak kafes kırılır
Belki birden erir zincirlerimiz

Ey uyku ey anne gel kurtar beni
Ezildim aklımın hesaplarinda ...
M.Akif İnan

bilmiyorum kaç defa okudum ve dinledim bu şiiri...sanırsam lisede olmalıyım. ergenliğin kendi o doğal şizofrenisi içinde gayet güzel geliyordu bu mısralar... şimdi tam manası ile kendimi bulduğumu /şiirin beni bulduğunu fark ettim.

aslında blog için geçen 22:00 karaköy-kadıköy vapurunda birşeyler karalamıştım ama...sanırsam bu şiiri burada paylaşamyı daha çok istedim.

aklının hesaplarında ezilen herkes ile bir paylaşı...

4 Aralık 2008 Perşembe

üç noktalar ve sessizlik

hep kızsam ve istemesem de başka çarem yok... babama seslenemeyeceğim...korkuyorum çünkü. anneme sesleneceğim. saatin kaç olduğunu soracağım. cevap vermese de soracağım.

hayır! sen babana haksızlık ediyorsun. seni kucağına alıp sevip okşayan; bilmediğin bir sürü tekerlemeyi sana ezberleten ve her seferinde "r"leri söyleyemediğinden; özellikle seni "hürriyet gazetesi al "diye bakkala yollayan... şimdi söyleye biliyorum. bütün r'leri...

"o mehin -ra- gibi hançer kemerinden
üftadelerin öldürür âh işte bu-ra-sı*"
Bâki
---"O Ay’ın (Ay yüzlününün) kemerinden ra (ر) harfine benzer hançeri eksik olmaz;
Aşıklarını işte burası (ra ya benzeyen hançer) öldürür*"---

söyleyemediğim "r" harfi artık şuursuzca çıkıyor dilimden. oysa kimse dikkat etmiyor. bir tek annem... belki zaman zaman hissediyor. tanışmam için aldığı "iyi aile " kızlarının telefon numaralarını elimin tersi ile itişimden anlayabilir mi?

- evlenmeyecek misin?
- hayır anne!
- e o zaman sen de bir anormallik var...
- evet anne...
-....

ah üç noktalar ve sessizlik ne kadar da çok seviyorum sizleri. o yüzden en sakin ve sessiz an olan geceleri herkes uyurken yazıyorum. yazmak ve sevmek... ikisi de sessizlikte güzel...
akrep ve yelkovan sabaha yaklaşmak için yarışırken...

3 Aralık 2008 Çarşamba

tebessüm provaları

nasıl tebessüm etmeliyim...tek başıma iken pek o kadar da mutlu değilim sanırsam. ara ara arkadaşlarım ile birşeylere sinirlenip kallavi küfürler sallıyoruz ağızlar dolusu, ardından bin bir çeşit küfür kombinasyonlarına kahkaha ile gülüyoruz..."öyle de küfür edilir mi?"

belki de en içten olduğu an insanın; küfür ederken ki hali... severken bile riyakar olunabiliniyor da küfür ederken...bazen de kavga ederken olunamıyor... en azındna ben rastlamadım. ömrü hayatında bir defa kavga etmiş biriyim...hiç giresim yok o fasıla.

ne yapacaktım? evet tebessüm edecektim. gülecektim. ama içten! içimden.
mutlu olmalıyım... anlık delice ve düşüncesizce bir neşe değil! büyük beklentilerin mutluluğu...

---"her kim aşık olur ve bu aşkını gizler ve yine o şekilde ölür ise ; cennet olur yurdu"
Aynul Kuzat Hemedâni---

2 Aralık 2008 Salı

bilinç altım lütfen hep yeninin altında kal!

darem seng-i sabura ve umid ez sitare-i ruşen-i asumani* ...
(sabır taşının ve gökyüzünde parlayan bir yıldız gibi ümidin içindeyim...)
* bir gece gelen ilham ile yazdığım bir farsça özdeyiş denemesi

zihnimde tasarladığım bugün ki yazımı sildim...aklımdaki planı da unuttum. ne yazmam gerektiğine de karar veremedim. ayaklarım ve omuzlarım hala ağrıyor. başımda çakan şimşekler şimdilik yok. çocukluğumun geçtiği geniş sokaklardan ve meyve ağaçlarının olduğu bahçelerden artık yürüyemiyorum.

unuttuğuma değil de; belki hatırlamak istemediğime hükmettim kendim için.
bilinç altım lütfen hep yeninin altında kal!
yorgun olsam da uyuyamıyorum. uyumak istemiyorum.
hele rüya görmek asla!...
çünkü rüyalar mı gerçek? uyandığımızda gördüğümüz dünya rüya mı? uyurken yaşadıklarımız gerçek mi?
yaşamak yaşamak yaşamak istiyorum...
uyku ise ölüm taklidi...