27 Temmuz 2010 Salı

kendine kaçış

kendimden kendime kaçarken ...gün nasılda bitiyor..
güzel bir çift söz duymak, serin bir vişne şerbeti içmek, hafif bir tebessümle izlemek şehrin ışıklarını bir fesleğenin arkasından...ve zaman akıp giderken...hem de akrepten ve yelkovandan daha hızlıca....beklemek balkonlarda...karı-koca kargaları dinlemek gibi...şehrin gürültüsü, martı sesleri, uzaktan bir motor geçiyor, bir siren ve vapur son kez son seferine niyetleniyor...
ter kokusu siniyor gömleklerine erkeklerin, kadınlar son epilasyonlarını yaptırmış yazın ortası temmuzdur aylardan nede olsa..kimsenin ne adet geçirmeye tahammülü vardır, ne de beklense de beklenmedik olan başka bir şeye...göz göre göre yaptıklarımızdır aslında süprizler...ve ne yaşadı isek ettiğimiz dualardır kalbimizden...
komşular ...
evet komşular ne kadar çok konuşuyorlar. benim tek kişilik evimde ses sadece ya müzik setinden, ya sehpanın üzerindeki neyden gelir...makinalara tahammül edemiyorum zira şu aralar...

uçaklar geçiyor tepemden...moda sahili beni çağırıyor ufaktan..şimdi sahi ne dinlemeli yoğun geçen günün ardından? jazz diyor içimden bir kıpırtı..öte yanım alabildiğine ala turka...sahi bir umut?
o da yarın geliyor
ve yalnızlık tütsüsündeki son demler midir?
o da biliyor
o da bitiyor
oda üstüem üstüme geliyor
dört duvarına da yalnızlık yazılmış
ve alnımdaki bulanık yazı
kadere
kaygılı bir bakış
umutlu dualar
dün geceden beraatlar...amin
o da yarın geliyor.

18 Temmuz 2010 Pazar

gitmek...

ebu hayseyeme'nin hoş bahçesidir şimdi balkonlarımız
ve hurmalıklar yerini süper marketlerin reyonları ile değiştirmiştir
yüzyıllar 21 iken
tahammülümüz yoktur kendimize bile
eski şiirler okuyoruz tekrar kendimize gelebilmek için
eskiyi karıştırıyor "akademia"
aşk labaratuvarlarda hep bilebilmek için
kimin kimi sevdiğini...
atsam kendimi balkondan
ebu hayseme'nin hurmalıkları bırakıp kaçtığı gibi
düşsem tebük'sel bir yola
babamın gözümü ve kalbimi açtığı gibi...
beden...sen en olur ruhu biraz daha oyala
yok...
düşer umutlarım artık
asansör boşluklarına...

13 Temmuz 2010 Salı

kaç



kaç git ruhum
bedeni terk etmeden gitmek istediğin kaç ülke varsa..
kaç sınır varsa...
kaç...
ardından kovalayacak olan
bilincinin altına süpürdüklerindir
çarşafına sinen koku?
hangi bedenindir?

yok olmak var olmanın bir parçası
yalnızlık ...

hangi ah'ın kancası?



rıhtımda bekleyen
dört duvar bir balkona hapsolmuş "ben"...
aşk tırmanır duvarlardan
ekmek ay başlarında kovalanırken...
market raflarında en güzel vücut...
iştahın sonu sükut...
doğar güneş pencerelerden
aşk kapı aralıklarına sıkışmışken...
kaç kurtul beden...