11 Aralık 2011 Pazar

bir Şems çıka gelir bir gün batımında

her sabah, öğle ve akşam
yani hayatım olan bu limandan
günde üç vakit
üç insan
kaçıp boğulur rıhtımdan
yüzme bilmez kaptanları
gemilerin panama bandıralı
ve
kimi yükler boşaltır...
büker belimi, eşekler yükü
bir Şems çıka gelir bir gün batımında
yakar kitaplarımı
alır yüklerimi omuzlarımdan
eşekler yükü...
kitap
ve ben de kaçarım
sınırına Meksika'nın
doğru söyleyen adamların toplandığı onuncu köye
Şems'in peşine düşerim
meğerki isra olsun
kişinin sevdiğine vuslatıdır miraç
aşık maşuk'a aç
bütün panama bandıralı gemiler dolusu
hafifler ruhum
çocuklar neşesi...
farzı muhal; yelda gecesi
bekleyiş
akrepler dolusu...
Şems'de gider ben de gidebilriim
bir panama bandıralı gemi ile
panama'dan uzaklara bile!
okyanuslar dolusu hasret
şaşkın kafile
hani biter elbet
son taksimi ayinin
aminler dolusu.

4 Aralık 2011 Pazar

melek gönderin!

çok! melek gönderin!
...
yol
çöl
ırmak
bela!
...
yezid
riya
fitne
kerbela...
...
henüz kundakta
ok saplanamayacak kadar ufak boğazına
sıyırıp geçen merhametin kaçtığı andır şehirden çöle...
...
attan düşene kadardır yiğidin hası
ve gözlerinin içine kimse bakmamıştır...bakamamıştır...
yiğidin gözüne bakamaz düşmanı
uzaktan sözler ve oklar fırlatırlar zira...
yol yol olsun düşsün zeynep vari yollara
ve şahid olsun süccad vari sözlere
yarın onudur haram olan ayın.
ağlamak gerektir.
cibril koşup haber etmeli...
çok...çok...melek gönderin...
haber etsin...

20 Kasım 2011 Pazar

büyüsem büyüsem

vav-ı kasemlerin ardı sıra gelen şeyler olmuştur hayatımızda
ve isimleri...
arkamı dönüp bakıyorum
omzumda bir el
daha önce kalbime dokunmuş olan
defalarca
ve babam
korur beni göğün ve yerin / altında ve üstünde ne varsa.
"babamın gölgesi koruyor beni
oh ne güzel şehir bu eski şehir!"
....
kucağına alıp sevemese de artık beni
bilir 5 yaşımın bütün düşlerini
Bağdat, Diyarbakır ve Kufe'den bahsederdi
düşlerimi süslerdi
Ebu Turab'ın sözleri
mızraklar, kılıçlar, dik bir duruşun ardında saklı olan
Musa'nın hikayesini ilk senden dinlemişimdir
ve nice Beni İsrail peygamberlerinin başına gelenleri
ve hep korurdu kelimelerin...
ardımda bıraktğım gidenleri
o en umutsuz anımda gelmelerin
söylediklerin...
...
tekrar çeksen kılıcını?
ve çağırsan var mısın kesilmeye?
varım diyemesem de..
boynumu uzatsam
İsmail'i taklit edebilsem?
"...kesseler de akmaz kanımız..."
öpsem şimdi soğuk bir yüzeyi
hürmetle
alaca karanlığında akşamın
hani kimseler görmezken
kimseler gitmezken
herkesler korkarken...
eğilsem
öpsem
çatlak dudaklarım
selvi ağaçları altında
...
babamın gölgesi hep üzerimde iken
büyüsem..büyüsem...

13 Kasım 2011 Pazar

gidip geri gelmeyen bütün süvarilerin ardından



o günün ardından
ve savaştan süvarisiz dönen her atın üzerinde onu aradılar
ve her susuzluğun sonrası tatlı bir suyun içiminin ardından onu andılar
"bakın! bakın!..." dedikçe mağripteki ağıtlar
yüzlerini çevirdiler görmemek için...
daha fazla üzmemek için kalbi bazen bakmamak gerekir
zira
gözler önce kirlenir kalpten
ihaneti gözler
hırsızlığı eller yapar
yalanı dil söyler
kalem sadece yazmaz..
yaşatır da...
atlar süvarisiz döner...
her at süvarisinin oğullarına miras bıraktığı hikayeler taşır
ve cennetin rüzgarı atın iki kulağının arasında esmeye devam eder..
ve atlar süvarisiz döner...

23 Ekim 2011 Pazar

sayıların ardına gizlenir acılar

hiç bir ideoloji kitleden bireysele inemeyecektir...ve sayıların ardına gizlenecektir bütün bireysel acılarımız.
değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez sıkıntılarımız vardır coğrafyamda. kimse silah=namus denklemini bozmaya cesaret edemez. zira o kadar yürekli değilizdir aslında. kıllı göğüslerimiz, kollarımız, adelelerimiz değildir oysa bizi "adem" kılan. yüreği pala olanlara pala remzi denirDİ bu topraklarda.

adele kuvvetinden beslenen orman kanunları arasında kaybettiğimiz şey ne kültürümüz ne ananemiz ne başka birşeyimiz....bir kadın yazar şöyle feryat ediyordu..."bu ülkede hiç bir şeye inanamayan insanaların sayısı öyle arttı ki..."

kendine bile inanamayan, inanmayan bir ülkenin...inanmayı unutmuş insanları olarak yaşıyoruz. özür diliyoruz gün içinde binlerce defa...özür diliyoruz çünkü Kürt'üz, özür diliyoruz çünkü aleviyiz, özür diliyoruz çünkü eşcinseliz, özür diliyoruz çünkü transeksüeliz, özür diliyoruz çünkü şişmanız, özür diliyoruz çünkü zayıfız, özür diliyoruz çünkü uygun adım yürüyemiyoruz, özür diliyoruz çünkü başörtülüyüz, özür diliyoruz çünkü çember sakallıyız, özür diliyoruz....binlerce defa..kimden? ...neden?niçin?...

özür dilerim ülkem. özür dilerim halkım. özür dilerim bakkal amca, özür dilerim müdür bey...

25 Eylül 2011 Pazar

yaz bitti.

yaz bitti.
eylül ne büyük sıkıntıdır ruha
kapanmak zamanıdır tohuma ve insana, toprağa.
yorgunluğun hayatındır,
coşkunluğun sonsuza!
sitem kula
naz dosta
dua Allah'a
selam İstanbul'a...
yaz bitti.

23 Eylül 2011 Cuma

eylül


"Şems gibi izhâr olur her kimde var envâr-ı aşk 
Âşikâre yanmalı âşıklara ihfâ nedir"

şemsi taklitten öteye geçemez hiçbir celalettin
ve şairin kelimeleri gibidir...
aşk gece kervan basan aslan sürüsü
talan olmayacak ise gönül şevk niyedir?
sözlerin ötesi laf gürültüsü
eylül gelmiştir ...
ilk titremesi insanın yaz sonrası
hasta mı oldum kuşkusu...
anneni bir parça daha hatırlarsın eylülde
toprağın altında yahut üstünde olduğu fark etmez
mucizeden gelen çocuk her mucize ile karşılaştığında...
celalettin de bilir...
çekiç sesleri 
kuş ötüşü
araba kornası
vapur düdüğü
bir parça o'dur artık...
sigaranın dumanında gizlenen
patavatsızca söylenen
...
şarabın yanında peyniri efdal kılan ondan kalanlardır
ve o olmasa dahi bilmektir...sevebilmektir...bile bilmektir..
ihtimaller dahi güzeldir
en büyük muştular dolusudur hayat artık
umut öteki dağın berisi değil;
vapurda sağında oturur...
istanbul bir parça küçülür hani gözünde...
kalbi büyürken insanın...
yine yine ve yine...
tekrar tekrar ...
virdleşir kelimleeri beyin kıvrımlarında
şaraba banar kutsarsın yalnızken
mumlar yakar evin içinde ararsın bazen
zira yoktur...
eylül sahi ya... önü ağustos ardı ekim gibi..


"seni zalim edemem Hakk'a havale...
...
düştüm yine sahil yok bir bahri melale..."


Toprağın babası yine yetişir ve okşar saçlarımı
ağladığım günler gelir ardından 
Hayber'in, Kufe'nin ve Tebük'ün...
Taif gelir susarım...
ve 
Eylül gelmiştir.
Dip not: aşk yaşamaktan iyidir.
 
 

19 Eylül 2011 Pazartesi

cennet ve cehennem ne kadarda yalnızlık doludur

kalbi  delip geçen nice anlar vardır ki kelimelerden bildiklerimiz yetersiz kalır
yeni diller, yeni sözler ararız. bulamazsak ağlarız...ya ağlayamazsak? ya yazamazsak? suskunluğu nedendir vaizin?
kelimeler ambargoludur!? aziz kitle!


....

cennet ve cehennem ne kadarda yalnızlık doludur
meğer ki sen yoksan!
araf ise ne kadar uzaktır sana,
seni özlemek için inşa edilmiş ezeli kuleler
çehren ne kadar da efdaldir hepsinden
güneşten ve aydan bahis açmak yerine
hatıratına kaldırılır
kadehlerde şarap ki
terinden toprağa düşen bir damladan almiş kokusunu...

----

25 Ağustos 2011 Perşembe

yalnızlık

apartmanın merdivenlerini çıkıyorum. akşam vakti. yemek kokuları , insan sesleri... yabancıyım kendi evimde... sanırım sıkıldım. evet yeterince sıkıldım. spor salonları insanı mutlu yapmaya yetmez. sadece anı geçiştirdiği ama derinleşemediği bir flörtten farksızdır. çok eğlenirsin ama ağlayamazsın beraber.

kütüphanem dağılmıştır. her kitap her yerde. ve her fikrim her yerde... dağılmış bir zihin için olabilecek en kötü şey olmuştur. yalnızlığüa alışmıştır. zira tek kişilik kurguluyordur hayatını farkında olsun olmasın...günler değil ömürdür geçen ve her nefes spor salonundaki her hareketten daha önemlidir.

felsefe okumayalı, tarih tartışmayalı aylar geçti. hiç bir -izm i kabul etmediğimi bağırmayalı ise sağlam 3 yıl olmuştur.

gidip gördüğüm yerlerden gurbet getiremedim
kuşlar uçmazlar oralara buradan
istanbul'u bırakamaz sokağın kedisi
vapurun düdüğü
mahallenin delisi
sokağın kerhanesi
evimin karşındaki sinagog
bir üst sokaktaki kilise
ve bilmem kaç metre ötedeki cami

en güzeli kendi evimdir.
zira yalnızdır.
kendime en uzak olduğum yer...
sahi ya. tam da şiirin ortasında yakalayıverdi beni. ben bana en çok yalnızken uzağım. ve bütün yabancı şarkıların bütün sözleri bunu yüzüme vurmak için yazılmış. eskiden olsa vaizden, kürsüden ve ali mezinani'den bahsederek geçiştirebilirdim günleri. artık yetmiyor. bana hayat rehberi olmayacak kadar dolu söz ile doldurmuşum kafamı. unutmam lazım. alel ade tv kanalları açıyorum. daha az mum yakıyorum, floresan lambalar altında oturuyorum. ve evet itiraf, lüks sayılabilecek bir de TV satın aldım. EbuZer 'in görmemesi gereken ....Ne demişti? Sahi? Beni Kayzer'in tahtına oturmaktan...

Aynul Kudat Hemedani'nin ne kadar söz varsa hepsini unutmuşum. Yeniden mi başlamalı? Evet...Her kim aşık olur ve onu gizlerse...ve o şekilde ölürse...evet cennet...hayır farz hayır sünnet..belki vacip...ah! usul-u fıkıh nasılda kafa karıştırır. Roma da ifade veren bir "vatandaş" gibi hissetmek kendini. Sabit metinleri okumak zorunda kalmak. Hem de HAK ararken....Ne kadar da abestir.

Ellerimi açmadan da dua edilir zira. Ve bütün sözleri terk edip içinden gelen kelimelere bırakmalı sesleri....Ah ne diyorduk? Yalnızlık evet...yazarın kafası karışıktır. Kusura bakmayın çok çalışıyorum hakikaten çok...

Yatağımın hep bir yanı boştur. Yalnızlığımı hissetmemk adına çapraz yatıyorum.İkinci yastık sevgilim yerine geçiyor..

Boştur abestir bundan şikayet etmek...Ne diyordum..Hiç birşey. Çok susadım...Her kim tatlı bir su içtiğinde...bir parça serinlik hissettiği an dudaklarından boğazının içine doğru...Hatırlasın..........................................................ve bir parça da yansın...........................

25 Temmuz 2011 Pazartesi

bana

"bana istediğinizi yapabilirsiniz, yeterki öncesinde bana, beni sevdiğinizi, söyleyin"

izlediğim bir filmden aklıma saplanan bir cümle...düşünülmeli...

insanın en güzel duygularıdır sömürülmeye açık olan. bu beden zırhının en hassas yeri saol göğüs tarafıdır. kırılgan ve nazik. kolay yara alabilen ve geç kapanan. melhemi yalnızlıktır ekseriye.

"men bo tenhayi hodem ve hoşem*..." ah ne büyük bir yalandır.

*kendimle yalnızım ve mutluyum...

20 Temmuz 2011 Çarşamba


VE bazen başlamak gerekir insanın virgüller sıraladığı cümlelerin sonuna
Ve ne güzel bir bağlaçtır.Meğer ki yeminler de edilir
Vav-ı kasemdir
Suskun bekleyişidir
Bebeğin anne rahminde
Dervişin çile hanede
Öğretmenin derste
Talebenin tahtada
Yolcunun terminalde
Vaizin kürsüde
İmamın minberde
Ve aşığın meyhanede, ki mescide gelmez…
Altmış altıya yapılmış kaç tane atıf varsa
Laleler dolusu…
Vav-ı kasemdir

Ve kelime dilde bekler pusularda
Kutsanmış emin beldeler açılacak kapıları bekler
Her kale bir fatihi
Her kalp bir seveni
Ve bekler…
Beklentisiz günden ve kayserin tahtında ankebut olmaktan
Kelimeler dolusu sıkıntısızlıktan…
Dönüyorum istanbul’a hepsi buyüzden. Ve uçağımın kalkmasına saatler var. Bir başına bekleyiş. Bütün tatil günlerini, plajda beklentisiz, boş ve düşüncesiz olarak geçirdim. Kandil gecesi olmasına rağmen çok da az dua ettim. Ve az konuştum, az güldüm, hiç ağlamadım. Beklentisizlik hastalığına müptela olmuş bir kalp. Gazeteci de gazete de yok ve…
Ne demiştim evet ve…ne güzel bir bağlaçtır, meğer ki yeminler de edilir.
Ve sen… Diye başlayan ne kadar şiirim varsa bugüne kadar hepsi şirktir aziz okuyucu. Vaizi kürsüden indirebilir, onu öldüresiye dövebilir ve…
Lakin olayın aslı öyle değildir. Nasıl anlatsam. İbn-i Arabi, Şems, Aynul Kudat Hemedani, Ali Mezinani, Gothe,Sadık Hidayet….Ne karmaşık isimler zinciridir…Bir tarif bekleme benden aziz okuyucu. Ne etrafına cami ne ağyarına maniyim. Vallahi.
Ve ne güzeldir. Yeminler edilir.
4 gün evet…tam 4 gün. Bu sıcak adada, Akdeniz’in ortasında kavrulmaktan ve yanmaktan başka bir şey yapmamış olarak dönüyorum. Akşam yemekleri, kahveler… Tebessüm provaları… Con kahvesi, ince pide ekmeği, bir parça ada zeytini… Ne efdal bir bekleyiştir. Herşeyi ama herşeyi unutmak ve hiçbirşey düşünmemek.
Aziz okuyucu en boş ne heyecansız günlerdir bugünlerimiz. Gümrük memurunun bana verdiği vesikayı saklamaktan başka da pek bir derdim yok gibi duruyor. Con kahvesi ne kadar da hafiftir, tıpkı boş beklentisiz bir hayat gibi…
Ve…Nizar Kabbani şiirleri için vakit erkendir. Gece olmadan dinlenmez. Ne çalmıştı radyo…
“Ada sahillerinde bekliyorum…”


Kıbrıs-17.temmuz 2011

5 Haziran 2011 Pazar

sahi gün akşamlıydı

ve hiç bitmeyecek gibi nefes alış-verişler
peşin fiyatına taksitledir hayatlar
ekstre tarihlerimiz çoktan yazılı
ekmek rafta bayatlar
insan hayatta
araba yolda
öğrenci sırasında
hatip kürsüde
ve imam mihrapta bayatlarsa?
ve kelimeler eski tadı vermezse kulaklarımıza ve kalplerimize?
manası laçkalaşırsa en yüce kelimelerin?
devrim sönükleşir mi bir tiyatral vari...
boşuna mıdır bu kadarı kesişlemelerin
hiç bir rüzgardan umut ekilmez
menzil belli değil...pusula belli değil iken...
akrep ve yelkovan ortasında koca bir diken
yarın kaygısı..
dünya sahi kaç gün?
günlerin geçişi burak'ın aldığı yoldan hızlıdır sanki
göz nerede açıldı ve kapandı?
Kudüs neresi?İstanbul neresi?
hani abi?devrimin sesi?
İstanbul da bayatlar mı?
kelimeler heyecan ekmez ise kalplere
ve tınılar arasında dolaşırsa yürek?
kime atacak bu kalp?
anne sesi yahut bir nida ya Çalap!
Rahim...
anne...Hani?
bayatlamıştır ikindiler artık.
zira gün akşamlıdır hala...

22 Mayıs 2011 Pazar

baş ağrısı

başım çok ağrıyor sevgili günlük...
örtülerinden istiyorum mesajlar sonrası bürünelinenden
ve kilitlesem ömürcek ağları ile kendimi mağra kapılarına
güvercinlerden gardiyanlar
ve uyusam bilmem kaç yüzyıl
uyandığımda beni arayanlar
kaybolur giderler mi?
aynalar
izler
sözler
ve topuğumdan bir zehir
aşil gibi değil de
bekir'in babası vari
bir yılan yezidimsi
...
bir umut hani mavimsi
biraz sızıntı
vakti bekler kana sızmak için
kaybolur gider mi?

15 Mayıs 2011 Pazar

3. yıl

tam üç yıl geride kalmış bu blog sayfalarında...yine bir mayıs telaşında başlamıştım paylaşmaya...genelde otosansürsüz, olması gibiden çok olduğu gibi paylaşmaya devam ediyorum.

benimle paylaşıp okumaya, üzerinde düşünmeye bazen üzülmeye bazen tebessüme değer bulanlara teşekkürler.

başı ağrıyor, bir parça mayıs sıkıntısı işte.
alışmıştı ki tam soğuğa ve yağmura...
nedir bukadar martı sesi...
kadıköy'e bahar gelmiş.
izettin sokak yine şen şakrak.
sokağın başından denize doğru koşarak
...
bahar gelmiş sahi...

28 Nisan 2011 Perşembe

1+1








Daha çok yalnızlaşıyoruz. Koca apartmanda bir yıl oldu oturalı… İki komşum hariç kimseyi tanımıyorum bile. Telefon, internet, sosyal ağlar, msn vs…Sonu gelmeyen iletişim çağında…Ne güzel demişti A.Mercan “İnsanlar gezegenleri keşfedip, kapı komşularını unuttular diye.”

Kendi sokağındaki gay ile internetten tanışan birinin trajedisidir aslında paylaştığımız. Sosyal baskı, gay milletinin kolektif davranış bozuklukları, bol tüketen post modern gelişmeye çalışan kitle davranışları. Neyi giydiğin, senin kim olduğunun ötesine çoktan geçmiş. Vücut geliştirme salonları ağzına kadar tıka basa dolu. Ve merhaba deyip tebessüm etmek bile gittikçe “lüksleşiyor”. Şehrin merkezine 1+1 evler dikilmiş bile. Hatta eski geniş evler patlıcan gibi ortadan ikiye bölünüp (3+1) /2 = 1+1 denklemi hakim kılınmış. Bu denklemin bir parçası ben. Oysa çok değil hani ben küçükken…Ne de gülmüştük eniştem 1+1 hatta stüdyo “ev”lerden bahsettiğinde.

Şimdi yalnız ve bireysel insanlar çağıdır. Mastürbasyonun karşılıklı olanına seks denmiş ve en makbul sporlar takım oyunu olmayanlar oluyor… Koskoca minibüse yahut otobüse tıkış tıkış binen insanlar aslında birbirinden nefret ediyor da…Ölçek ekonomisi çerçevesinde idare ediyor kendini. Kocaman alış veriş merkezlerini biliyor artık çocuklar, pazarlık yerine alış veriş festivallerini kolluyorlar. Ve daha çok güveniyoruz ufak esnafın kefil olduğu eşyadansa; süper marketteki eşyaya. Ve aynı esnaf binbir hinlik kurup nasıl kazıklarımın derdinde, yine aynı marketin toplam kalite adı altında nasıl bizi kitlesel olarak tüketim çarkına soktu ise…Hiç farkı yok aslında. Hep birileri yine para kazanıyor da…Dünya aynı dünya. Su, hava, toprak…En çok ateş çoğalır zaten…

24 Nisan 2011 Pazar

yalnızlık bazen sıkıcı olur

kaç gündür ve kaç haftadır...daha doğru epey zamandır. tüketiyorum üretmek yerine. duygu, kelime,para, zaman...

sen kaçsan da seni kovalayan bir gölge yalnızlığın
ve kaçtıkça büyüyor. kalabalıklaşmanın bir önemi yok. gölgesi daimdir insanın. hani yabancı olmak ne ise bir kalabalığın içinde, öyle bir karın ağrısıdır. duvardaki saatin sesinin duyulduğu bir evim var. ben de ses çıkarmasam ara sırada vapurlar "düt"lemese...bir iki kedi mırıltısı, üç beş martı sesi. başka da birşey yok.

haftanın 5 günü sanki bi kutsal vazife ifa edercesine kendini ofisine kitleyen çalışan hali. üzerine fazla mesai kreması ile birlikte...tadından yenmiyor. bir ömür yapılacaklar yıllık izinlere, haftasonu tatillerine sıkıştırılıyor. ve post-modern zamanlarda gittikçe daha çok yalnızlaşıyoruz. belki benim enerjim kalmıyor, belki çok evcimenim....bilmem

sıkıldım.
uzaklardan bir kaç nota duysam
düşsem peşine
düşümde gördüklerimin
hayaller kursam.
klavye yerine toprağa bulaşsa ellerim
çatlasa topuklarım sudan sebeplerden ötürü
ve düşünmesek yarınki günü
hep aynı saatleri yaşasak
su temiz toprak kirlenmemiş olsa
yıldızları görebilsek
manastıra mı kapanmak gerekir?
temizlenmek için illaki...
duşa kabinleri yetmez mi ?
hani sözüm ona ...olaki...
sevebilir mi insan yeniden...
kalbi yalama
olmadan.

11 Nisan 2011 Pazartesi

daha çok

Bugün sekiz yaşında bir çocuk yapışı verdi bacaklarıma...sarıldı...gömdü yüzünü pantolonuma...mutlu oldu ufak tebessümler fırlattı uzaktan babasına. onun temizliğine atfolunur. dünyadaki bütün sekiz yaşındaki çocuklara....
daha çok hatırlarsın eski günleri
ve keman ile ney en sevdiğin enstrumanlar olu verir...
daha çok ağlarsın
daha çok ararsın
anneni
ve daha çok anlarsın
babanı

ve bilirsin kendini
ve daha çok...

kaçarsın kendine...
sokaktan kaçarsın yatağına
geceler daha uzun olsun istersin
daha çok uyumak
daha az konuşmak
ve daha az kelime izdihamı...
Ali'nın kıssaları daha çok gelir aklınaHayber düşer fikrine ,ufuklarında yalnızlığının
zülfikar delip geçer kalbini
susarsın
düldül toza bular meydanı
susarsın
ve Hayseme atılır bahçesinden
sen de atarsın kendini
ardına düştüğün umudun peşine
sımsıkı sarılırsın hayallerine
bir bakarsın...
Ali silikleşmiş bir silüet sadece
o değil, sen uzaksın...

rüyalar daha güzeldir
zira gerçek değil...

7 Mart 2011 Pazartesi

sahi dünyaya da naz yapılır mı?...

yüzünü döndüklerin değil...
sırtını döndüklerince kovalanırsın...
ve özlersin
özündekini
yani yitirdiğini...
sen kaç ey kalp!
kaç ki dünyadan..dünya peşinden gelsin...
altın ve erkek...
bulaşmış kokuları bırak gitsin
donuklaşan kaç tane ifadesi varsa severek...
ve bilerek...
ve isteyerek...
kimse gömmemiştir ya kendini toprağa..
her intihar çığlıktır zira...
yaşama sevinci ile dolu
annenin bebeğine çizdiği yolu
terk etmektir...
yularını salıp devenin
çölde yayan kalmaktır...
ve en büyük intihar
gemileri yakmaktır...
altından
ve erkekten...
yüz çevirip hangi yöne kaçmalı?
sahi dünyaya da naz yapılır mı?....
nazı ve düşünebilmeyi bize öğretene şükürler olsun...

6 Mart 2011 Pazar

herkes kendi yitiğini arar

herkes kendi yitirdiğini
aramak
bulmak
susmak
bir an yanında soluklamak
...
tüm bunlar için gönderilmiş dünyaya.
pek inanmamıştım insanın bu dünyada ihitiyacı olan yegane şeyin sevgi olduğunu duyunca. metaryalist de sayılmazdım. sadece minik bir şüphe. şimdi yalnızken anlıyorum.
ne kadar şüphem varsa sözlerine dair
kader, zaman, felek...hepsi öğretti
öğrendim ve bildim
kalbin içi bir kez açıldımı...
yani kendi yitğini
eksiğini
aczini
ve boşlığunu fark ettiği zaman...
aşk üzerine vacip iken...
varsın insan
birkez kaybetmiş olduğunu fark etmesin....

bedenler değil ruhlar vaftiz edilir
ki bebek bilsin
aşkı yitirdiğini ve onu bulmak için geldiğini
ve ezan kulaklara değil kalbe okunur .
ki bebek bilsin
aşkı yitirdiğini ve onu bulmak için geldiğini....

5 Mart 2011 Cumartesi

bir karar vermeli

bir karar vermeli
yaş çeyrek yüzyılı doldururken
geride sağlıksız bir ergenlik bırakmışken...
güzel temiz eli yüzü düzgün...hani namusu ile yaşamak aşkı
kendi bedenine tecavüz etmeden...
ve hiç bilmeden
bir gün bitebileceğini...
imreniyorum daha çok penceremden geçen hayatlara
ve hiç kıymetini bilmeyişime
ve hiç kıymetimin bilinmeyişine..
eş güdümlü yanıyorum
deliler gibi isterken sevmeyi
biliyorum...
canımın acıyacağını da
gözümün ağlayacağını da...
varsa ruhu şad edecek bir sevda...
baş göz üstüne
yoksa bu gecenin alaca karanlığını
tek başına atlatmak daha "huzurdur" adem evladına
bir karar vermeli, varsa....
geri de kalanların güzel anılarına
ve gelecek güzel günlere...
teşekkürler
Tanrım...

27 Şubat 2011 Pazar

hamdı yandı pişti

"yalnızlık efdal olduğu zaman kitlelerden
kaçacaksın!!! kendi içine kapanacaksın
şehvet gömleğinin ardından yırtılacak
medres-i yusufiye olacak yatağın
gömüleceksin yusuf rüyalarında yorgan altında
baban yakup taklidi göz yaşları dökecek
ve küçük kardeşin bünyamin, hiç ayrılmayacak yanından...
petrol taşıyan kervan nasıl kurtardı ise seni kuyudan
ve kedi gözlerinde secdeler kıldı isen vakitlice
ey çocuk...uyan!"

uyanır mı içimdeki çocuk?
ve susarda ağlamaz olursa ölürmüş yeni doğan bebekler
hiç bilmezler
ve büyüdükçe kirlenir
hiç olmayı da bilemezler
oldum kavgası ardında
kapı çalsa
balkonlardan atlamış sevdam gelse
koynum ter kokarken
ben evde yalnız
yok mu bir bilen?
hamken pişen...
ve piştiği için giden
terk edecek kadar çok seven...
öpmek her defasında delicesine
bir ibadetcesine
ve layık olmak kadercesine
sevmek
hep gitmeyecekcesine...
inatlarında bir aşığın
kahrolup yanma vaktidir.
ve babam derdi ki
dervişin aşık hali çekilmezdir
mastarsız fiiller gibi...
başkasını sevemezdir...
kapıda kıtmir taklidi bir köpek
uyur yüzyıllarcasına
ve atar minnacık bir kalp bu iri bedende
hep biri çıkıp çalacakcasına
kalbini
nefesini
ve yarınını

19 Şubat 2011 Cumartesi

şehvet

ölümle savaşımında insanın
şehvet koşar yardımına
ve kaygısında yarının
kuşaklar bırakır...
anne çocuğuna babadan aldığı şefkati mi aktarır?


gün zamanın içinde
ben ise yarının
ve hiç bitmeden sevişmek ister herkes
sonundaki yenginin
ne olacak derdinin...
son bulmaması için...
nefes alır aşk iki kalbin arasında
yarına ağlar çocuk
şişmiş egoları ile henüz tanışmamıştır...

kimse plastik tadında sevişmek istemese de sever şişme bebekleri
kadının susanı makbül nede olsa...




....

24 Ocak 2011 Pazartesi

soğuk

telefon hiç de acı acı çalmıyordu.
annem öldüğünü söyledi annesini benim tebessüm dolu günaydınıma cevap olarak. içimin acıdığından mıdır şoktan mıdır..yahut kabullekten mi...sustum. gözlerim önce kurudu sonra ise ıslandı. gittim.

gasilhanenin kapısında.hava buz gibi. daha da soğuk. ölmüş bedenler bozulmazmış.soğuk.anneannem de bozulmazmış. oysa ...ölen hayvan mıdır sahi?

elime bir kağıt tutuşturdum."ölüm belgesi" soğuk.
bir sakallı imam yaklaşır gibi oldu. soğuk.
teğet geçti başka bir cenazeye yöneldi.
4 yaşında ezberlediğim hiç bir kitapta yazmayan dualar titreyen dudaklarımın arasından süzüldü.soğuk.
sonlarını getiremedim.gözlerim kurudu. soğuk.
tabut ahşaptan.ve beklemek başında..soğuk...
yola çıktı.bişey olmazmış cesede" soğuk!"

annem oracıkta.sarıldım.
dostlar gördüm.akrabalar...
dedem.ayakta sanki burada değil gibi.60 yıl bitmişken yol arkadaşı ile...şimdi ayrılık?
kulağında fısıltı benden...sarılırken..
"inna lillahi..."
soğuk.

şimdi ben yalnız. ceset yolda.soğuk.
toprak...
zeytin ağaçları gölgesine gömülecek.toprak soğuk...
ne kadar türkü varsa sevdiği bir bir dinliyorum
o ağlardı
ben de ...
şimdi bitmiştir değil mi acıları?
ne romatizması kalmıştır, ne kalp ne tansiyon..
cesettir zira soğuk.



İsyan yok. Rahmet çok. Ve gitmek...soğuk...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Baş parmaklarını dudaklarından gözleri üzerine gezdiren adam.

çok düşündü. hiç birşey söylememeye karar kıldı. sustu.

yazdı ve sil.

ardı sıra düşündü.
aynı parçaları dinledi tekrar tekrar.

yalnızlığın insana kattığı ve götürdüğü ne varsa. şimdi onlarla yaşamaya çoktan alıştı. ne kötü birşey yalnızlığa alışmak. gündelik telaşlardan kaçtı. kaçtı. ahir zamanda olduğunu unuttu. korktu. kendinden en çok. dilinin ucuna gelip giden kelimelerden korktu. yahut satır aralarında bir kelimenin onu bulup , alıp, götürüp....bir daha geri bırakmamasından korktu. en çok utandı. kendinden, kendine....

kutsalı kalmamış insanlardan korktu. sustu. tekrar sustu. birşey diyemedi. en sevdikleri hep uzakta iken o en çok kendine uzaktı bilakis kendisini hiç sevemedi.

ve tekrar yarın olacak. 08.15 vapurunda bir simit ile yerini alacak. çocuklar okula gidecekler. güzel erkek ve yakışıklı kız çocukları. okula gidecekler.
ahirsel zamanın saati işlemeye devam edecek. dünya ve ben bekleyeceğim. limanın gemiye yanaşmasını...bila teşbih...
dağlar hep uzaktır. kurumuş dereler uzaktır. ve balıklar uzaktır denizden.
vaiz kürsüden, öğretmen sınıftan, patron masasından...uzaktır. kendi olmadıkça insan kendine uzaktır.

ben bilmedikçe, Socrates Ebu Turab 'a uzaktır. Her ne kadar aynı cümlelerde birleşseler de...Eflatun da üstadına uzaktır.
Her yerin kerbela olduğu ve her günün aşura olduğu doğru ise; Kufe neresidir? Dımaşk neresi?

......
Ağır bir dua geldi aklına sadece söyledi. Yazmak istedi. Fakat sildi. Sadece bir ahd verdi.

"Her kimki babamdan kulağımda kalan sözleri benim yüzüme vurur; kalbim ona emanettir."
Amin.Baş parmaklarını dudaklarından gözleri üzerine gezdiren adam.