29 Eylül 2008 Pazartesi

beklemek

hep beklemek...
hiç durmadan değil!
hep durarak... yalnızlar durağında en tenhada...
"godot" hiç gelmeyecek. gelse de beklemekten kör olmuş gözler görmeyecek...kalpler mühürlendiği için hissetmeyecek. bu kadar kehânet boşa çıkar mı?

hep güzeli, en güzeli beklemek! ama hiç gelmeyecek... Nâzım 'ın dediği gibi -en güzel...henüz gelmemiş olan-.

insanı çıldırtan, beyin damarlarındaki kanın basıncını artıran bir söz, bir umut bu.

bir gün sonra bayram! bütün bekleyenlerin umudu bol olsun!...
"Kanımda kentlerde bayram sabahı olacak mı?... Bekleyip göreceğim..."

28 Eylül 2008 Pazar

bir tını...

"Hello my love
It's getting cold on this island
I'm sad alone
I'm so sad on my own
The truth is
We were much too young
Now I'm looking for you
Or anyone like you...

We said goodbye
With the smile on our faces
Now you're alone
You're so sad on your own
The truth is
We run out of time
Now you’re looking for me
Or anyone like me"

Belki 10 belki daha fazla...eminim saatlerce dinledim bu parçayı... hala bıkmış da değilim. içimde bir yerleri değil ama bir çok yerleri kaşıyıp uyandıran bir parça... belki sözlerden müziklerden daha da güzeldir şarkıların bize hatırlattıkları... anılar ile anlam bulur hayat ve sanat...

ne terbiyesiz biridir ki, yaşadıklarını sanatında istismar eder. ne kadar his/duygu/burukluk/neşe... varsa hepsini kurban eder güzel bir söze yahut güzel bir müziğe...

oysa susmalıdır! fakat susamamıştır!... acaba engel olan neydi? konuşturan onu rahat ettirtmeyen?

şairleri, yazarları, müzisyenleri ....ve yahut şiir, roman, öykü,beste vs. yazdığını zannedenleri...

kocaman dertler mi gerekir? sanmıyorum... her sokak köşemizde 3-4 filmlik hikaye, 3-4 antolojilik şiir dolusu mevzu olsa gerek.

bunları düşünmem bile manasız.
aşk nerede var orada herşey var. yoksa?...

27 Eylül 2008 Cumartesi

geç bir vakit


Kaç defa aşık olmak gerekir? Yalnız kalmak için kaç defa terk edilmek... Hep biteceğini bilerek yaşaya gelmek. Hep yabancı bu çehreler bana. İnsanların belagat iddiasındaki cümlelerini okumak/dinlemek /yorumlamak artık omuzlarıma yük olduğu kadar, kalbime de sıkıntı!

Bankları seviyorum. Ahşabın huzuru, sakinliği... Toprak ile bağlantısı olmalı!

Hep eski şiirleri dinliyorum, kendimi tekrar etme pahasına!...

geç bir vakit- bostancı istasyonu... 22:... bilmem kaç banliyö treni bekleme salonu...

banklara kazınmış şiirler, yazılar, anlamlı -anlamsız sözler hakkında konuşuyoruz arkadaşımla...
"halk edebiyatının seçkin örnekleri "diye takılıyorum...
az ötede oturuyordu "o"...
yanında 2-3 çeşit çantası vardı...biri sırt çantası olacak... uzun , ince, siyah ve düz saçları vardı... bakmak istedim....bakamadım gözlerine ilk seferinde.
başımı refleksel bir hareket ile çevirmiş olmalıyım... o da kalkıp bir bank yakınıma oturdu... arkadaşım yağan yağmur ve bekleşen kedilere dalmıştı. ufak bir zaman dilimi kalmıştı kendim için....

aramızdaki banka yazılanları okumaya çalıştı, benden yardım istercesine baktı gözlerime...hatırlıyorum galiba kahverengiydi saçları arkasına saklanan gözleri... ben de baktım -ama bir anlık durgunluk ile- birşeyler söylemek istedim... neden hala bilmiyorum açılmadı dudaklarım. belirsiz bir ifade vardı yüzünde...

banliyö treninden evvel şehirler arası bir tren gelmişti... tam o anda...yerinden kalktı, çantasını sırtına aldı... "işte gidiyor..." diye düşündüm.

keşke gitseydi....

25 Eylül 2008 Perşembe

eşcinsel olmak


herkes kabul eder ki, farklı bir duygudur.
mesleğiniz, kariyeriniz...ne olursa olsun... gay iseniz başkalarının gözünde sıfırlanma ihtimaliniz çok yüksektir.

-sanki insanlar iş çevrelerindeki yahut sosyal hayatlarındaki hetero arkadaşları ile yatağa giriyorlar, sizle de girdiler... "aaa ...eşcinselmişsiniz!"

kendi özel /mahrem hayatlarına saygı talep eder insanlar...oysa bir gay'in buna pek hakkı yoktur onların gözünde..

-aaa! sen erkekler ile mi yatıyorsun?

(hoş...gay olmaktan anladığı tek şey erkekler ile yatmaktır çoğu zaman- tıpkı bu özelliğinin dışında başka bir hayata dair sözü/konumu/duruşu... olmayan "GAY"ler gibi)

bazen de...gay iseniz.. liberal ahlaktan ve sınırsız özgürlükten yana olmalısınız...değilseniz... sizde bir eksiklik varmış gibi davranır kimi gay'ler...

bazen düşünüyorumda... aslında toplumdan saygı ve kabullenme bekleyen gay'ler... nedense kendilerine karşı -kendi içlerinde- ve topluma karşı bu saygı ve kabullenmeyi sergilemezler...

arkadan konuşma ve bol bol dedikodu...
sevgili çalma...
arkadaşı ile "seks"i de paylaşı verme...-kimi zaman aradan çıkartı verme-...
yokda sokakta...BEN GAY'İM HEY MİLLET GÖRÜN der gibi dolaşmayı bir marifet sanma veyahut...bu şekilde dolaşmayanları "KENDİNİ KABULLENEMEMİŞ SAYMA"

(hatta hiç unutmam ilk defa biri ile buluştuğum da bana çok kızmış..surat yapmıştı... Neden? diye sordum.. "hiç belli etmiyormuşum gay olduğumu...olmazMIŞ")

bir de feminenlik ile "hayat kadını gibi konuşmayı/oturmayı/kalkmayı..." birbirine karıştırıyoruz... hiç bir kadında bugüne kadar görmediğim davranışları "feminen" olan gay'ler de görüyorum...oysa feminenlik bu değil... kadınsılık hiç değil...

vs..vs..

özetle..önce insanın kendine saygısı, topluma çevresine...arkadaşlarına saygısı olmalı ki... karşılığını görebilsin...(en azından beklemeye hakkı/yüzü olsun)

*dip bir not: öz eleştiriden de korkmamalı...

20 Eylül 2008 Cumartesi

huzur


"kuşları sordum...rengarenktiler hani? -huzur diyordu..."

sessizlik ve mavi /sükunet ve âbi
muhtelif zamanlar olurdu
hepsinin yan yana olduğu...
hani insanın kemiklerini ısıtan yazın ilk güneşi
ve insanın içini ürperten yazın son , sonbaharın ise ilk yağmuru...
ardı sıra kim yıkayacak çocuk ellerdeki çamuru?
olsa olsa bir neşe olmalı çocukca
bir daha...bir daha ıslanmalı
vakit buldukça
her iskeleden kalkan 8:15 vapurunu kaçırmalı
bir maşuk taklidi yapıp bekletmeli
bir aşık taklidi yapıp beklemeli....
tekrar geri dönmesi umudu ile aynı gemiyi

yıkıp volumental binalar taklidi iskeleleri
kalbimin kıyılarına ufak sandallar yanaştırsam...
her fırtınada dalgakıran yerine biraz sana sığınsam?
ve bir bir sayıp ufuktaki yelkenleri
rüzgâr için duâ mı etsem tekrardan...
huzur ve rengârenk kuşlar dilesem...

19 Eylül 2008 Cuma

toprak...


"...Ben yaşarken kirli
Ne kirli adamlar vardı
Yıkadılar sonra anladım
Ölü olduğumu..."

Sezai Karakoç / Ayinler ve Çeşmeler - Sabun Yası

Gecenin bir kaçı yine...Saate bakasım da yok. Keman resitallerinin en acıklılarında dinleyip ölüm ve yaşam üzerinde şiirler okuyorum. Yok bu gece şiir yazmak yok!

Kalem bir köşede duruyor...Eski karaladıklarımdan pişirip pişirip koymak ne kadar ahlaksızca olurdu. Eski sevgili(lerinin) sinin verdiği hazzı ahlaksız bedenlerde aramak gibi birşey olurdu herhalde. Yapılan bütün günahlar felsefe, sanat, özgürlük vb. şeylerin bahaneleri ile kamufle edilmeye çalışılıyor ya... İnsan sanattan, felsefeden, düşünceden... özetle istismara maruz kalan herşeyden konuşmaktan çekiniyor artık...
Susunca da olmuyor ki...


Yaklaşık 5 gün olacak, vaktimin çoğunu ufacık odamda geçiriyorum. Pencerenden bakınca dünya ne kadar da güzel... Karşı komşu zaten çoktan dünya tutkusu kalmamış bir pir-i fani... Ben ise?

Sahi bana da bir rol verin!

Ya mezara giren olamalı
Yahut gömen...

En nihayetinde bu düğümü olmalı bir çözen
Toprak kokusu ve yağmur kokusu kadar serin...

Toprağa sızan yağmur tanesi ne kadar derin?

Hayır! Şiir yok bu gece...

"Neden?" diye sorma.Yok işte...
Laf nasıl da dönüp dolaşıyor. Terk edilişler ve yeni bekleyişler hep iç içe...İnsana durup dinlenmeye vakit yok.

17 Eylül 2008 Çarşamba

kalem ve göğüs kafesinde bir "sekte-i kalp" provası

"Kalem ilk yaratılıştır. Can ise ikinci yaratılış"
St.Pavlus


Ve açılıyor bir kapı
Kalkıyor bir perde...
Bütün ve'ler gibi bir başlangıç - bitiş arası
Kalemden düşen iz kurşun karası
Kim çizecek günahlarımın resimlerini?

Tütsü yanmaya başlıyor...
Vaiz kürsüden ineli yüzyıllar olacak
Ve bütün mabetler tek tek boşalacak
Çünkü ayinler yok artık...
Provalar ile idare ediyor azizler
Kalplere ve kalemlere ilham yasak
Mağralarında değil keşişler
Metropollerde tutsak
Himalayalar kayak merkezi oldu
Ve bütün seromoniler.... İlahiler... Tek tek unutuldu
....
Ve başlıyor ayin taklidi
Bir sekte-i kalp provası
Panik atak olarak kayda geçebilir modern psikoloji
Kan bayramı, sevgi yası...
Kirletmeden ellerini sevişen erkekler
Ve dönüp duran pervaneler...
Mumlar ışığı
Veda evveli son öpüşme
Dolunay aşığı
Bir gün tekrar görüşebilme?
Titreyen el
Ayin sonrası rehavet
Aklı uçuran şehvet...

Kalem kırılır avuç içinde
Ve yazamadan ne varsa düşündüğüm
-Düşündüm!
Ne kadar terleme varsa sonunda hep üşüdüğüm
-Üşüdüm!
Kalır derinde ve dipte
Mum ışığı, dolunay ve gece arası
Kalem kırığı avuç içlerinde...
Bir sekte-i kalp provası

16 Eylül 2008 Salı

14 Eylül 2008 Pazar

eskilerden sözler

ne kadar da masumduk...belki de hiç değildik...çokca bencil miydik? eskiden misketlerimizi paylaşamazdık, şimdi ise hayatı, havayı, suyu, yerin altını ve üstünü...paylaşamıyoruz.

- en güçlü olan hala kazanıyor anne!

sen de mi güç savaşlarındasın? ve babamın karşısında mısın? yoksa hiç sevmemiş miydin beni?
adı, konumu ve ayaklarının altı kutsanan sen neredesin?... neden sevemiyorum bir türlü anne!

sırf başkalarını değil...seni bile!

...............

oysa ne kadar da haklısın kızmakta, sinirlenmekte.... eski tadı yok konuşmalarının.... geç de olsa anladım. hiç bir parça neşelendiremeyecek artık beni de; türküler, zılgıtlar, serenatlar, senfoniler... hiç biri...

ey eflatun'un izinden gidenler! ben de gördüm mağranın dışını ...
sustum. tek kelime edemedim... gördüğümü babam fısıldıyordu bazen kulağıma...bir şey diyemiyordum. iki büklüm oluyordu vücudum... hareketlerim belirsiz refleksler... sözlerim ise anlamsız şiirler ve yahut ruz-i hanilerin en acıklı bölümleri oluyordu....

olmuyordu...
olmuyordu...
olmuyordu...

hayat üstüme kaç beden büyük gelmişti? omuzlarım kaldıramayacağı yükler ile yüklenmiş midir?

edith piaf hangi parçanın ortasında ağlamaya başlıyor?
bu kalabalık -ki 20.yy 'ın haddesinden geçmiş- onu niçin çılgınca alkışlıyor?
İbn-i Haldun asabiyetinde kollektif yaşamlar hala mümkün mü?
anne!
baba!
kardeşlerim!
dostlarım!
arkadaşlarım!
ve bütün seviştiğim insanlar...
perdeler kapanıyor...
ve derviş dönüyor...
dünyanın merkezine değilse de
misket oynadığı boş araziye dönmek istiyor!
şimdi lüks evler dikilmiş oraya ...
derviş ortada...
o da yalnız!
mabedden kaçmış... lütfen bir kapı açınız!
eski boş araziler olsun
ve çocukların düşleri kirletilmesin!
tüm hayallerime rağmen... derviş sen de yoksun...

6 Eylül 2008 Cumartesi

taştan hayaller

Taştan hayaller düşledim...
Pamuk beyazı
Baş ağrısı krizlerinde bir sertlik
Çivi ile işlenmiş bilinç altımdaki her yazı
Kim vurduya giden ama hep dilden düşmeyen erkeklik
Bir dava
Bolca kavga...
Kalbin atım hızı düştüğünde
Yarı uyku çeyrek ölüm derinliğinde
Ölüleri de bağlayacaklar toprağa beyaz taşlar ile
Üstlerinde kat kat toprak
Ki dönmesin giden gemiler
Tekrar söylenmesin gizli sırlar
Yerini alsın yeniler
Ve toprak insanı
Ve toprak dünyayı
Ve toprak hayatın her anını...
Yenilerken
Donup kalan insani isyanlardır bütün taşlar
Kayalar ise toplu başkaldırışlar

5 Eylül 2008 Cuma

GAY@net



Az evvel anlatıyordu sarhoş sesi ile bir dostum ; " Biz hiç mutlu olamayacak mıyız?...Biliyorum içki ile teselli olacak kadar zayıf biri değilim!" diyordu. Belki biraz daha konuşsak ağlardı... Ne kadar ağlatıp ne kadar güldürüyordu hayat insanı... Ve ağlama sesi ile kahkaha sesi ne kadar da birbrine benziyordu...

Hayır! Sevmiyorum... Düğünleri ve cenazeleri....Seromonileri ve ayinleri... Topluca hisleri... Ne kadar da yapmacıklaşıyor. Tıpkı yeni tanışıp birbirine kur yapan iki kişinin söylediği sözler kadar klişe...


-Uzun süreli bir iilişki istiyorum, benim için hiç önemli değil nasıl göründüğü karşımdakinin, bana hissettirdikleri önemli... Tek gecelik şeyler bana göre değil...
-Evet canım aynen öyle...
-Ah! Eski sevgilim beni arkadaşımla aldattı...Bu devirde kimseye güvenmeyeceksin...
-Ya...Öyle öyle....
-Herkes seks amaçlı dolaşıyor etrafta....Oysa benim için cinsellik çok önemli de değil....
- Al benden de o kadar ya...Nasıl da aynıyız...Sana karşı bir sıcaklık hissettim...Neden bilmiyorum etkileyicisin...
-Aynen canım sen de öyle...Aşka önem veren kalmadı...Ben senden çok etkilendim...Hoşlandım..
- Ben de senden...Ne kadar da uyumluyuz...
-Evet..evet...
-Ben seni seviyorum....Artık söylemeliyim...Msn de resmini gördüğüm ilk andan beri bunu biliyor ve hissediyorum
-Şey..Galiba ...Ben de...

------Aradan 3 vakit geçer...3 saat, 3 gün maksimum 3 hafta....bir yerde buluşulur...büyük ihtimal boş bir evde...ardından malum...çoğu zaman ilk deneyimden bazen ise 2. yada 3. birliktelikten sonra...iki tarafta yeni maceralara...yeni ama aynı diyaloglara başkaları ile devam ederler...Ve AŞK burada hiç oturmaz...Adı var kendi yoktur.

1 Eylül 2008 Pazartesi

GAYet net yazılar...

hayata çıplak olarak başlayığ yine çıplak olarak son verecek olan bizler... ne kadar yalnızız?
derimizin altına hapsettiğimiz o kadar duygu var ki...
çok konuşmak ve laf cambazlığı yapmak hiç niyetim değil. biraz konuşmak....sadece biraz konuşmak yani susmamak istiyorum.

oysa eşcinsel olmak...
sanıldığı gibi 7/24 seks arayışı içinde olmak
gay café, gay bar vb. mekanlarda sürekli gezip "koli" peşinde dolaşmak
yahut da internette msn başında, chat kanallarında sabahlara kadar birilerini ayartmaya çalışmak, ne idüğü belirsiz ilişkilere girmek...
DEĞİLDİR

eşcinsellerin hepsinin (yahut çoğunun) sanıldığı gibi harika parlak vücutları, bebeksi yahut sert mizaçlı yüz hatları yoktur... çok çok yakışıklı olanları olabileceği gibi
(tabi bu yakışıklı ve güzel kavramının subjektivitesine boğulmamalı)
binbir türlü insan eşcinseldir....ama hepsi de "insan"dır.
hani illa belli bir siyasi görüşe sahip olmanız da gerekmez...muhafazkar, liberal, anarşist vb. bir çok farklı eşcinsel ile karşılaşabilirsiniz...aralarında gayet dindar olanları bile sizi şaşırtabilir.

ve en önemlisi...belkide...

eşcinsel demek başkaları ile anal yoldan ilişkiye giren kişi değildir!
heteroseksüel olmanın tek özelliği vajinal seks yapmak, olmadığı gibi...

bütün "gay life" ı dışlayıp; melekut aleminden uçup gelmiş gibi davranmak da pek samimice değil.
dünya zaten yeterince kirli ve herkes -hiç bir cinsel ayrım yapmaksızın- bu kirden nasibini alıyor...yeterk uygun şartları o kişinin önüne hazır edin...

sokakta orada burada "BEN EŞCİNSELİM!" diye milletin, çoluğun çocuğun gözüne gözüne batmak da ne oluyor bir türlü anlayamadım... cinsel kimlik ile ön plana çıkmak kişiye ne kazandırır ne kaybettirir iyi düşünemk lazım. "elinizdeki tek özelliğiniz" eşcinsel olmak ise siz zaten bu hayatta bir çok şeyi ıskalamışsınızdır...