20 Haziran 2010 Pazar

yaz'sal sıkıntılar

yazsın, susuzluğun ve kalbin sıkıntısı...
fazla mıdır artık 21.yy insanına?
güzellik salonlarından mı çıkacaktır Leyla?
nice rubai kısa mesajlara hapsolmuş...
nice gömlek muhtaç aşkına Züleyha!
zincirler çıplak bedenlere inmiyor artık
en güzel fabrikalarında dokunmuş en uzak doğunun
en uzak batılarında basılmış marka t-shirt'lere iniyor
çocuklar unutmuş adını kanın, sıcağın, soğuğun...
ruz-i hani'ler hoparlörlerden dinleniyor, göz yaşları ile!
kalın siyah kocaman gözlükler ardından...
ince kalem gibi alınmış kaşları ile
narin parmakları...gülüyor matemler ardından
ve çok seviyor italyan makarnasını çocuk
aşıklar artık istemiyor Şiraz'da, İsfehan'da, İstanbul'da
yahut Bander Abas'da ; en olmadı Beyrut limanında buluşmayı...
Paris ah Nice!...Kocaman gökdelenleri arasına sıkışmış
en duygusalı barok binaları arasında alışmış...

metal kuşlar daha iyi uçsun diye çıkıyor petrol...
yusuf'u kurtaracak kervanlar taşımıyor artık onu
taşıyor ve boğuluyor...Kenan soyu...

ne demiştik...limanlar ve kentler...
ne dış dışalardır artık en iç içe...
bu yüzyılın kavgası ekmektir
puslu tarihte kalan sevmektir...
varsa yoksa bilmektir...
hangi cafe'nin kahvesi en güzel; hangi marka bira daha makbul...
ayinlerden, namazgahlardan, çeşmelerden, iskelelerden bahsetmek...
ah ne abes...
yaz'sal sıkıntılardır...
ruzi hani'ler isviçre çikolataları yenirken dinlenir olmuş
baldırı çıplak koca adamlarca...
eski acılar zevk veriyor
taki... yaşanana değin tekrarlarca...

10 Haziran 2010 Perşembe

uzun bir aradan sonra....

dünyanın bin bir telaşına düşmüşken bir nefes alma fırsatı bulduğumda...yani TV'nin kumandasını elime almayı başarabildiğimde gördüklerim ...duyduklarım....

boş ver yazmayacağım...ne katledilmiş bebeklerden, ne yıkılan evlerden, ne aç bırakılan insanlardan, ne sağlık ve eğitim hizmeti almamış yoksullardan, ne işkence çeken suçsuz mahkumlardan, ne işgal edilmiş topraklardan, ne zulümden , ne mazlumdan.... durdurulan yardım konvoylarından, iki yüzlü yönetimlerden vs vs....

hiç birinden bahsetmeyeceğim...sadece bed-dualarımda aminden bir kaç kelime evvelinde kendilerine yer bulacaklar; beyni, bedeni, kalbi satılmış olanlara...hala bana dokunamyan yılan bin yaşasın diyenlere....

ve bütün bunlar olurken bir kez olsun dönüp bakmayanlara, yoksayma fiilini kendilerine kalkan benimsemişlere...neler yazmalı, neler söylemeli? kaç fosfor bombası daha patlamalı ki açılmalı gözler?....hayat sadece kendi minicik dünyamızdan mı ibaret?...