31 Mayıs 2009 Pazar

bir avaz!

bir avaz kulaklarımda tâ ötelerden...

Hayyam ile bu gece söyleştim...
Ben nefes verdim
Celaleddin ise söz...
Ney ise ses...
Verdi!
Tesbih tesbih dilime dizildi mısraları şairin
Ve hüznü işlediğim sevapların!
Elimdeki kalem ise kırıldı
Şimdi kim yazacak olup bitenleri?
Rüyamda Celaleddin'i gördüm kırık neyine sarıldı
Ses de kalmamıştı...O da bırkamıştı saymayı gidenleri
Sustu
Ağladı...
Şehram'ın avazında kayboldu...
Mırıldanışları ve feryadı kime idi?
Hızla geçen zamana mı?
Yahut biçâre bütün miskinlere mi?

Son sözü ise Hayyam söyledi;

"Ben de geçtim gittim bu zulmün yurdundan
Elimde yelden başka bir şey kalmadan
Ama var mı, ölümüme sevinip de
Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan?"

(NOKTA)

30 Mayıs 2009 Cumartesi

ve at beni bekleyişin kucağına acımasızca...

bu sabah kalkar kalkmaz baş ucumdaki hayyam rubailerinden bir fal çektim...bu çıktı karşıma;

"Dostunu erkekçe seven kişi
Pervane gibi özler ateşi,
Sevip de yanamktan kaçanların
Masal anlatmaktır bütün işleri!"
Ömer Hayyam


dörtlüğü okudum durdum kendi kendime...

erkekçe bir erkeği sevmiştim zamanında...pervane olmuş özlemiştim ateşini...sevmekten kaçtığım zaman etrafımda masallarımı dinleyen ve mest olMUŞ GİBİ yapan insanlar varDI...

şimdi tekrardan mümkün mü?...Ama kim ile? Nasıl? Hani? Oysa?

Ah! Hayyam rahat bırakma beni. sok aklıma bin bir tilkiyi ve değmesin kuyrukları birbirlerine!...
ve at beni bekleyişin kucağına acımasızca...

29 Mayıs 2009 Cuma

içimde bir yerlerde

bir yaşlı kadın ölmek ile yaşamak arasında duruyor tam ruhumun derinliklerinde. cinnet evveli değil cinnet sonrası bir depresyon anım!

sorguluyorum..herşeyi...
anne, baba, kader, kardeş, kitap, kalem, ezberlediğim dualar, verdiğim yeminler...
bırakmalı mıyım? terk mi etmeliyim? kendim ile nasıl bir savaşımdır bu! kim kime karşı?
ben yine bana karşı... göğsümün derinliklerinden bir sızı...kalp ritminde bir bozukluk daha...hayır bu sefer doktorun yazdığı ilacı almayacağım! elimin tersi ile itiyorum hapları ve bir bardak suyu... derin ve bir o kadar ulaşılmaz bir yalnızlık kendi kendimi hapsettiğim...

parmaklarım zor hareket ediyor, sol bacağımda ise adele ağrısı artık dayanılmaz boyutta... mideme ise ufak ufak kramplar giriyor! bir hasta sanki sabahı bekliyor. peki neden?

çünkü... ah gündüzün merhameti...şafağa ne zaman atacak diye umutla bakardım taş kulelerden ufuk çizgisine... şimdi ise gecedir hep! her ezan sanki yatsıdır... her yerde elimde bir mum ile dolaşmalıyım yoksa karanlık!...

hayır... hiç de iyi olmadı o sütuna yaslanıp o ezgiyi dinlemem! bilakis...
ardı sıra çekip gitmem... sultanahmet, eminönü, karaköy, galata, beyoğlu, istiklal caddesi... güzargahında şuursuzca kalabalığa karışmam!...

bir dul kadın ölüm döşeğinde sanki! gözlerini bana dikmiş. ben yine kendime bakıyorum ve acıyorum! kendi derimden, kulaklarımdan, saçlarımdan... korkuyorum!

ağlayacaktım zor tuttum kendimi. algılayamadım kalabalıkları!

olmadı...hep inandım ...
anne, baba, kader, kardeş, kitap, kalem, ezberlediğim dualar, verdiğim yeminler...hepsi aklımda hala! hiç birini unutmadım. nasıl unuturum? sadece içimden bir koca karı geçti gitti... çaldı bütün tevekkül kırıntıalrımı; yerlerine şehvet tohumları ekti! arayıp bulmalıyım. içimde biryerlerde...

anneme can veren ve ruhundan üfleyen...yardım et!

27 Mayıs 2009 Çarşamba

kulağımda bu tını...

kulağımda bu tını...


gözlerim minarelerin ulaştığı son yerde...
havada süzülen martıları takip ediyorum
yaslandığım sütun yüzlerce yıl evvelinden...
nice derviş yığılıp kalmıştı bu sütuna...
hala ruhlarının sıcaklığı var taşlarda!
çekilip gönlümün en kuytusuna
sesler işitiyorum!
kulağımda bir çınlama!
kaç ayın
kaç haftanın
kaç günün
kaç gecenin
kaç saatin
hayalidir bilir misin o sütuna yaslanıp gözlerimi bir an olsun kapayabilmek?
anlatmaya çalışmak yersizdi. kimse anlamyacaktı. sadece sessizliğinde mermer avlunun , bulutsuz gök yüzüne bakarken hafifçe kıstım gözlerimi ve ardından kapandılar...

kulağımda bu tını...


25 Mayıs 2009 Pazartesi

chatten kayıtlar...yorumsuz


35a 180 100 kıllı göbekli bıyıklı aktıfım cıddı sevıyelı uzun sutelı ılıskı dusunenlerı beklerım

kaslı 180 74 kılsız 22p kendıne guvenen gelır

slm p ler

45 60 yakmu yaa ap ne olrsa olsun hadı ama

telde s***şmek isteyenlşer arayabilir 554 *** ** ** 10 dk sonnra hazırım

............çevresinde genç ................kadınsı pasif varmı :D:D:D

bu gece hemen gorusucek pasıf aranıyor

erkeksipasif isteyen gelsinn


....KAYITLAR SPONTENE OLARAK BİR GAY CHAT KANALINDAN ALINMIŞ OLUP BAZI BÖLÜMLERİ MECBUREN SANSÜRLENMİŞTİR...YORUMSUZ OLARAK SİZLERLE PAYLAŞAYIM. EVET BELKİ BİR ÇOĞUMUZUN HERGÜN NETTE KARŞILAŞABİLECEĞİ BİR MUHABBET ŞEKLİ. SADECE DÖNÜP BİR "HALİMİZE" BAKMAK GEREKİR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.

21 Mayıs 2009 Perşembe

bir akşam üstü...

deniz kıyısında koşuyordum...rüzgar yüzüme yüzüme vuruyordu kum taneciklerini...ilerde ufacık bir kız çocuğu yürüme çabası içinde! belki 10 belki 11 aylık. bir yılını daha doldurmamış bu dünyadaki... saflığın belkide doruk noktasında biryerlerde... babasına doğru yürüme emekleme arasında gidip geliyor... ufacık dünyasında kocaman insanlar var! bir an duraksıyor. az ilerideki el ele tutuşmuş yürüyen bir çifti görüyor. parmağı ile işaret edip ağzı açık kalıyor...

bir ufak bedenin aşkı ilk gördüğü an mıdır? yahut mana vermeye çalışması mı?

bir kelime arıyor! biri kulağına eğilmeli "aşk" demeli... doğan her bebeğin kulağına okunan ezan gibi! evet aynı onun gibi olmalı...

........................

tıpkı öyle şaşırmıştım ilk çocukca aşık olduğumda... şaşırdığım kendi halimdi... ellerim şaşkın, cümlelerim yüklemsiz kalmıştı. nutuklar çeken ben sessiz sakin bir adam olu vermiştim. ağlamıştım üstelik...

o ufacık kız çocuğuda büyüyecekti. kalbi çalınacak, alınıp satılacak -ki muhtemel- o da kalpler çalacak , alıp satacaktı!

her defasında aynı şaşkınlıkla kala kalır mı bilmiyorum...


"Benim halimden haber sorarsan,
Bir çift sözüm var sana
Sevginle gireceğim toprağa
Sevginle çıkacağım topraktan"
Ömer Hayyam

20 Mayıs 2009 Çarşamba

bir gece

kağıdı yırtmış
kalemi de kırmıştı
mürekkep dökülmüş
ah! o güzelim yazı takımı...
cahil bir elde mağfolmuştu...

susmak isterdim
kelimeler söyledikçe beni kısıtlardı çünkü
herkes sözüne karşı rehindi
adam olanın dilinden adam olabilenin kulağına...
her doğan günün şafağına
bir türkü söylerdim aklıma ne gelirse
sıkılmak sürekli oldukça o bile bunaltır, oysa tıpkı mutluluk gibi...
acı verir ama yakmaz
suzan olan demir seven bir kalbi aşkın zincirine takmaz...
zencir-i aşk kırılıp dağılır modern çağın demircisinin
örsünde
üzengisinde
çekicinde
ah! mevlana da yok ki duyabilsin!
kalbinde
ruhunda
bedeninde...
nice gurmeler tadamadı ki şarabının tadını
kokusunda
lezzetinde
deminde...
ve bir çoğu kaçıp gitmeyi yeğlerken ben bekliyordum bi-umut
merhabasında
selamında
el-vedasında...

15 Mayıs 2009 Cuma

istanbul ne kadar uzak?

istediğimiz herşeyi bulduğumuz yerdir istanbul aslında...
bu nedenle mi özleriz?
özlediklerimiz yitirdiklerimizdir aslında sahi ya!

hiç kazanmadığını yitiren adam
sevmeden terk edilen adam
sevmeden sevişen adam
bilmeden unutan adam
ah! ben!
ne kadar da bi çâre!

içimizdeki sevgi kıvılcı mı hiç oksijen ile buluşmamıştı ki...
oysa bana 7/24 eziyet eden gardiyan...
elindeki kırbacı asıp evine dönünce
yani bir işkence mesaisi bitince
evine dönünce
kapı açılınca
kucağına atlarken
adeta bir kalp hırsızı
minicik kızı
onu sevgi ile kucaklayabiliyordu
ben kalbimdeki
ve beynimdeki
acılardan sıyrılıp...
teşekkürler sundum
en taş kalplere bile merhamet ekene

içimde sabretmeye bir umut yeşerdi
sonuçta döner doalşır değişir...herkes beşerdi...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

kör kuyu

kör kuyular nice sırrı tutmuştur suların terk ettiği heryer de bir sır vardır!


kör bir baykuş havalanır kaf dağından...
varır kör kuyular diyarına
annesini kaybetmiş bütün ceylanların hesabını sorar onlardan
avcının elindeki yaydan ve oktan...
oysa sitemkar da değildir de kadere...
bir kızgınlık krizi tutmuştur hiç yoktan
sulasa kör kuyuları ırmak ırmak; dere dere...
kedi gözlerinden bakışlar çalar
göz göze gelmek için yari ile
oysa yalvarmak yahut isyanda değildir dualarında iki avucu arasında saklı
teşekkürler ederdi bütün nefesleri için
şehvet vari bütün gülüşlerden kaçması gerekirdi de
ezbere uzun uzun dualar bilirdi de...
metropoller devrinden bir kaçıştı bu köye
ve bütün annesini yitirmiş ceylanlar için
ve ağlardı için için
vav harfinin kıstırdığı bir şiirde saçmalardı şair
sırları hapistir bütün kör kuyulara!

dreamed by Avare...

10 Mayıs 2009 Pazar

Yaralar vardır hayatta...


‘Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.’

Sadık Hidayet صادق هدایت

diye başlıyordu "kör baykuş" adlı kitap. hiç iran edebiyatı okumamış kişilere tavsiye edebileceğim bir kitap... tabi ki Behçet Necatigil'in o harika tercümesi ile...

Ali Şeriati'den "Yalnızlık Sözleri" ile birlikte okunması halinde okuyucuda psikolojik rahatsızlıklar başlatabildiği tecrübe ve gözlem ile sabittir.

başım her sıkıştığında kaçtığım bir liman gibi ...

günde 3 vakit kimi bünyelerde ise 5...7... vakte kadar çıkabilen oranlarda alına bilinir... şifa değilse de düş niyetine...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

ben'in zindanlarından


Ben'in zindanlarından bir zindan da son bir kaç günüm...bu dünyaya ait bütün telaşlarımdan bir telaş sadece o kadar... penceremin ötesinde bir ses beni özgürlüğe çağırırken artık bıkkınlık doruklarda ruhumun derinliklerinde...

teslim olalı yıllar olmuş!...sahi ya...

benim sıkıntım belki de bunca kısıtlanmışlıktan özgürlüğüme vurulan ketlerden dolayı değil!...

riyakar bakışlar, yalan ve dolanlar, ince çıkar hesapları, dedikodular, na-mertlik destanlarının dillendirilmesinden, adaletsizlikten...sıkılmışlığım...

bir ada gibi yaşamaya devam edeceksem tel örgü ve parmaklıklarımın dışına çıkmak benim için acıdan başka ne ifade edecek?

benim ruhum Yunus'un, Buda'nın, Mevlana'nın, Ayn Kudat'ın, Pir Sultan'ın... ruhu değil ki!!!
ritüellere, törenlere ve seromonilere sıkışıp kalmış haldeyim... nasıl olurda onlar gibi başkaldırıp isyan edebilirim???

1950 'lerde Musaddık gibi çok mücadele etmeye çalışmıştım oysa...aynı "milli" kavganın "içsel" olanını vermeye çalıştım.... oysa bir Ayetullah...tam da kalbimdeki bir Ayetullah bir dilberin 3-4 öpücüğüne kandı ve bir kaç avuç tümen için sattı bedenini ve ruhunu...şimdi de kalkmış yalnızlıktan ve azad olamamaktan şikayet ediyor!...

Sanırım daha çok Sadık Hidayet okumalıyım...



6 Mayıs 2009 Çarşamba

bu ses...

sabah güneş doğar iken henüz yemiş vermeye başlamış bir dut ağacının altında idim...bir yanımda çürümeye başlamış laleler... diğer yanımda can bulan gül goncaları... bahar gelmişti ve geçmişti. sahi ya şimdi sıra yazda idi...

um khaltoum dinlemeliyim! bu ses ile kendinden geçmiş ve geçecek olanlara katılmalıyım. ardı sıra da sezen aksu... klasiklerin haklarını vermeliyim diye düşünüyorum.

yalnızlık sözlerini tekrar okuyabilir miyim? onu bilmiyorum işte. sanırsam sadece bana neşe veren şeyleri hatırlamak istiyorum. özlem sadece güzellikleri hatırlatıyordu bana...geri kalanları ise silip atıyordu...

ve günler geçiyordu...az kalmıştı ya...

sabır sen ne güzel ilaçsın, bulunman çok zor olmasaydı keşke...