27 Eylül 2010 Pazartesi

sahi eskiden aşık olurdum ben güzel günlerdi.

"yalnızlığa ne kadar alıştığımı fark ettim. bu kadar rahat beni rahatsız etti..."
"belki evlenmeliyim diye düşündüm..-taşaklı bir kızla- "

"kazancı bedih dinlemeye devam ediyorum...ne hoş söylüyor rahmetli... -evladı ayan seni hep varlıkta över ..."

ve pazartesi sendromu bir demet...


SAHİ ESKİDEN AŞIK OLURDUM BEN...GÜZEL GÜNLERDİ...

15 Eylül 2010 Çarşamba

delik deşik bir kalp, ney gibi

nedenleri sorgularken fark ettim...kalbim delik deşik hale gelmiş. geçmişte ne fedakarlıklar yapmış veşimdi elinde ne var...bunu sorguluyor. gece yalnız kaldığımda, ofisten, merketten, sokaktan, insanlardan, kendimden...hepsinden kendime kaldığımda! yani tenha da...yatağımda...anlıyorum hem de çok iyi...

kalbime tecavüz edilmiş hem de defalarca, sinir krizleri arasında...adına aşk demişler...bu sokağın başında beklemiştim saatlerce, anne ve babama anlatamamıştım sebebini..annem "sen aşıksın galiba" diye üstelerdi... yok artık öyle bir halim...olamıyorum kalp delik deşik edilmiş... baba!!!!

kalbin mescidinde secde edilecek bir karış yer kalmamış, emevi süvarilerinin atları pislemiş...adı talan..yalan..
kaçmışım, en sonunda kaçmakta ve alttan girip üstten çıkan söz oyunlarında bulmuşum felahı...oysa nasıl da nutkum kesilidi
"bütün dillerde fasihim, bir senin şimalini tasvirde suskun..."

olmuyor, bakışlarım değişemiyor, kalbim farklı çarpamıyor...aşk burada oturmuyor, zira dudaklarımda öpecek bir milim yer kalmamış...kirlenmiş...minber kırılmış...dedim ya bir karış yer kalmamış.
artık ritim de atlamıyor kalbim...yerinde bulamadılar. yok'muş... hani bir varmış bir yokmuş...

ilandır...kalbime tecavüz edilmiş, delik deşik...iki küfür geliyor aklıma kulaklarımda asılı kalmış...dilimin ucunda ne kelimeler vardır oysa, bileklerimin ucunda ne yumruklar vardır...sinir krizlerinde indirmem gereken sevdiğimin suratına..
onu alıp sallamalı, saçlarından tutup kafasını duvara vurmalıyım... kanarken kaşlarında açılan bir yarık, yüzüne tükürüp hakaretler etmeliyim... en son elimi böğrüme atıp kalbimi söküp suratına fırlatmalıyım..o ise aç köpekler gibi...yüreğimi yemeli...ah!...Hind...ve Vahşi....
Uhud'un gölgesi ne tarafa vurur söyle ey kalbim...
bir mızrak saplaması mıdır beklediğin
temizleyecek olan Peygamber mescidini
ve yüreğimi...
ne türküler vardır bilirim söylediğin
sinir krizi nöbetlerinde 4-6...

sabah yine aynı güne uyandı..08.15 vapurunda bir simit ve ıhlamur ile...başlar iken gün, radyo da aynı haberler...ve tını..
"...
kimseler beni dinlemez
bari sen dinle yüreğim
rüyalar bile terk etti
bari sen gitme yüreğim..
.."

14 Eylül 2010 Salı

sabır taşı ve bekleme molaları...

"çatlarken sabır taşı
dert hayat arkadaşı..." Ö.K.


epeydir yazamıyorum,
kalemim sağlam; ellerim ise kırıktır
kalbim hastalığa yakalanmış
eyyam-ı siyam ise geçmiştir..
gelen ize hazandır şimdi sarı sarı yapraklar sallanmış
ağaçlarında bahçenin
...
"ve düşmek..."

ne büyük bir yükseliştir kimi düşmeler, nasıl anlatacağım bu çağın insanına ve en başta kendime mohr...ah mohr...ne kadar manalıdır... düşürmek anlı mohr'a...ıslanması ter ile; kan ile evvelce ıslanmış toprağın...
zira ben - ki anlatmaya hevesli ben- dili düğümler dolusu yaradır artık. taştan bir adam, mani, yasak, suç, günah...
"nehirler düşlerim göl kenarında"
düşerken düşlemek ...
işte mesele bu olmalı
bunaldım...sıkıldım çokca
en çok kalbimdeki spazmlardan
ve ilacı, doktoru, eczacıyı...reçeteleri ve tahlilleri elimin tersi ile ittim

"babamın gölgesi koruyor beni
oh ne güzel şehir bu eski şehir"
ve babamın gölgesini aramaya koyuldum.
güneşin altında...
temmuzun ve ağustosun sıcağında,
yelkovan akrepler kıskacında
umut en son menzil
kaf dağının arkası
iki insan arası
....
yetmiyor hiç bir şiir ve şair...
Ali Mezinani'nin kitapları mahsun mahsun bakıyor bana, kütüphanem 2 aydır uzaktadır benden; ben ise S'abe gibi çiftleştiriyorum koyunları ve koçları...benim boyumdan aşan sürüler geçiyor...kaçıyorum köşe bucak...eski konuşmalarım gelip beni bulmasın diye...saatlerce adaletten, metaryalizmden, küfürden ve şirkten konuşurdum oysa... bıktıran, yıldıran konuşmalar.. belagat parçacıkları...vaiz küskün ve bitkindir...zira minberden kovulmuştur

"esir olmuş , bileklerimiz elimiz ayağımız
esir olmuş gören gözümüz, işiten kulağımız
alıp güneşi götürmüşler burdan uzaklara
küçümen çocuklarımızı komuşlar hep güneşsiz..."

bir kalem kırılma sesi duyuldu
siyer kitaplarındaki harflerin gittikçe silindikleri gözlemlendi...

14 Eylül 2010 - İstanbul