22 Şubat 2010 Pazartesi

kan, çiçek ve sabah

matemin çiçekleri için yazıyorum...
hurma ve zeytin ağaçları gölgesinden
kelam kürsülerini yıkıp geçen bir batınilikten biliyorum
olanı biteni ve başlayanı...
yıllar ötesinin bilmecesinden
geliyor nefeslerim...
babam ile annem arasındaki o ince, naif, kırılgan ve akışkan bağdan...
nutfe oluşumdan ....
aslında ne kadar da sıradandır...
ruhlarımızın toplandığı anı unutup doğduğumuz vakitten saymak yaşımızı
ve fırlatılıp atılışımızı
bu dünyanın sahillerine
ufuklar ölüm sessizliği
cennet özlemi...
hurma ve zeytin ağaçları gölgesinde yazrıyorum
gözlerimde kim silecek elemi?
inşirah özlemi..
anneler doğuma yardım ederler sadece
ki ölüm karşısında sessizdirler...
son nefesin de tükendiği gün yahut gece
ardı olmayan silsile işleyecek yine...
med ile cezm arasındadır oysa yaratılmışlık
med ile cezir arasında değil!
kun.....
ol....
"be"...

15 Şubat 2010 Pazartesi

çok mu uzaktır

*

Çok mu uzaktır beklediklerimiz? 
Kim kaçtı ise ardı sıra koşan dünya...
Kim kovaladı ise kaçan dünya...
Bekledikçe gelmeyen
Müphemleşen
Silikleşen...

Kalbin kaldırımlarında otursam
Kaldı ki mevsim yaz olsa
Yazdan kalmış kışa biz razı iken
Şubat 14 saat 12:00...
Günlerden pazar
Sabah için hayli geç;
Öğlen için ise oldukça erken...
Sıkışıp kalan ezan sesi o dar sokaklardan kıvrılıp ilerlerken
Bir demet gül! Haydi birini seç!..
Aklını oynattıracak güzellikte bir adamın
Tebessümler...
Fare ölüleri sokaklarında Moda'nın
Ah bir ıslak bir sıkıntılı hava...Tıpkı bir akşam üstü Diyar-ı Bekir'in
Gece özgür olmak ne ise esaret odur pazar sabahı boş şehirde
...
Bir beklentim kalmamış 
Özür dilerim anladım.
Noktayı ne kadar sevdiğimi
Ve acı çektirmeyi kendime bir görev bildiğimi...
Kalbin kaldırımlarında gezdiğimi
Oysa hiç girip yanmaya cesaret edemediğimi...
Korkak...
Alçak...
Hiç bir annede yoktur bir fahişedeki cesaret...
Kaldı ki fahişe anne olmuş olsun...
Ve havaya, suya , güneşe esaret....
Ruh ne özgürdür oysa uykuda...
Gözler kapanıp havalandığında...
Rüya olur adı...
O gerçek biz yalan
Biz gerçek o mu yalan?
Atılmışlık bu dünyaya...taki bir hıçkırık
Var hadi birazcık da sen oyalan...
...

(*Fotoğraf çalışması için Erkan'a teşekkürler)

9 Şubat 2010 Salı

Antony & The Johnsons- What Can I Do



What can I do
When the bird's got to die
What can I do
When she's too weak to fly
What can I do
When she's calling my name
She's crying
Mama, Help me to live
What can I do

....
Antony & The Johnsons- What Can I Do
Azrail'e karşı Annesinden acizce yardım isteyen, en azından bir hazin ölümü sırtlanıp giden herkese....Yitirene ve yitirilene...

Bir kuş ölmek üzereyse
Ne yapabilirim?
O uçmak için çok zayıfsa
Ne yapabilirim?
Ne yapabilirim?...
Benim adımı andığında
Ağlıyorsa...
Anne! Bana yaşamam için yardım et!
Ne yapabilirim?

(çev.Avare)

ve kayıp gider ellerinden sahip oldukları...
aslında sahip olduğunu zannettikleri gölgelerdir eşyalar...
yahut eşya yerine saydığı ruhlar
bütün yitirilenlere ithaf olunur...

6 Şubat 2010 Cumartesi

ey içimdeki çocuk


 
Sana sesleniyorum karalar içinde iken sen....en sevdiğin "ayucuklu pijaman" artık yok farkında değil misin?seni seven insanlar artık cinsel hazlar duyuyor sana dokunurken...baban artık öpmüyor seni sen uyurken...ve artık eskisinden daha çok yoruluyor annen ve baban...büyümeni bekliyorlar boyun onları geçmiş olsa da...hiç hüzünlü parçalar dinlemiyorlar, hep geçiştiriyorlar günlerini...

Farkında mısın çocuk? çok kırdılar kalbini ve onarmıyorlar annen gibi...ve sinirlendiremiyorlar seni annen kadar...acıt mıyorlar canını bir yeni yetme iken yediğin dayaklar kadar...bütün yanlışlarını teker teker yapıyorsun hayata karşı. 

Aşk ?!!  ne mantıksız ve asabi bir kelimedir senin için... ibni haldun'dan öğrendiğin bütün asabiyetini atalarının, ve şimdi hepsini yıkmanı söylüyor rüyalarındaki adam. sus diyor içindeki seni büyüten derviş....sus ki sabah geç olsun. eskiden nasıl sevişti isen sabahlara kadar şimdi ise matem tutmalısın. sen karalar içindeki çocuk...

Bilir misin? Erbain-i Hüseyin'dir ve Cuma'dır. Baban yedi vakit secde de ....Deşti Kerbela'yı , Firdevs'i, And'ı, Hasan'ın içtiği zehri sunan hanımını, Yezid'in üstündeki laneti, Ebu Turab'daki merhameti ve Zülfükar ile yıkılanın düşman / rakip / yarışmacı değil asıl ben'lik olduğunu ....Ah! bunları bilmeyenlerden kaçıyorum....Mesih anlıyor beni. Zira o görüyor gök yüzünden, babam ise işitiyor kalbimdekileri....

Bunları bilen biri, bilse de unutmuş biri, bilmese de bilenin ayaklarına kapanacak biri....Alnı değerken mohr taşına benliğini arka safta bırakacak bir kişi....

Oysa unutmuş çocuk...Gothe'nin çocukluk dualarını ve ayinlerini.... Nietzsche 'nin idealizm uğruna bir arabacının ellerinde öldüğünü...J.P.Sartre'ın Um Khoultoum dinlediğini... bitmiyor...Bir doğu/batı divanı mı arıyorum? 

-Telefon çalar ve bir haber gelir mi?
-Sanmam ...
-Eğer ki aramıyorsa....Boşunadır...Bunca gözyaşı bunca bekleyiş bunca....

Zira...Eğer Mesih yükseldi ise göğe ve gerilmedi ise çarmıha ve Aziz Pavlus bir yalancı ise...Bunca teoloji ekolü, bunca kelam okulu, bu kadar yüzyılı bu kadar büyük bir yalanın...Hepsi boşunadır....

Ah gece ne kadar kısadır çocuk. Düşünmeye vakit kısa....Konuşmak için ise uzundur. Meryem orucunun sonudur...Konuş....Başlangıçtaki kelimeyi söyle....Yahut sus ve bul bunca yıldır bunca müzisyenin asıl aradığının sessizlik olduğunu....

Çocuk BÜYÜ!....