29 Nisan 2009 Çarşamba

Bir yiğit gurbete düşse...

biraz sarsan...düşündürmekten çok hissettiren bir türkü...


Bir yiğit gurbete düşse
Gör başına neler gelir
Sılası fikrine düşse
Yaş gözüne dolar gelir

Kudretten çekilmiş kaşlar
Didemden akıttım yaşlar
Yuvasın terkeden kuşlar
Yuvam diye döner gelir

Emrah'ım der selvi boyun
Huri melek midir soyun
Sürüden ayrılan koyun
Kuzum diye meler gelir

Sâdık Hidâyet ve Um Kalthoum

"bir şeyler yazmak isityordum son günlerde yaşadıklarım ile ilgili...en çok da Sadık Hidayet ile ilgili...bir türlü başlayamadım. ta ki O'nun kadar beni etkileyen bir ŞEY geldi kondu omzuma...fısıldadı efsunlu sözlerini yıllar evvelinden Diva Um Kalthoum...ve başladım yazmaya"

ne okusam diye düşünürken...sağa sola bakınırken... gözüme ve ruhuma ilişen bir kitabını buldum. çokca sıkıntısını ve dertlerini duymuştum Sadık Hidayet'in. Neden intihar etmişti? O kadar aciz ve dayanıksız mıydı ruhu? Yoksa aradığı neydi? Bekleyiş mi? Neyin bekleyişi?

İran'ın o şark kurnazlığı ile dolu dünyasından Paris'in "elitliğine" kaçış da neden? ve kaç kuş uçup havalandı ülkesinden...haberi olmuş olmalı Taogera'nın Hayestan'da gurbet içinde feryat eden papağanından...eğer duymadan, görmeden, okumadan gitti ise... o zaman bizim bütün okuduklarımız boşunadır!

Eğer Mesih çarmıha gerilmedi ise...Eğer o göğe yükselmedi ise...
O zaman bütün o binlerce yıllık teoloji külliyatı, sabahlara kadar süren ruhbanın toplantıları, teoloji ve kelam okulları...ve onların öğrencileri BOŞUNADIR! ABESTİR!

-Hayır!
oysa Sadık Hidayet böyle demezdi. Ona göre...
Eğer ki Mesih tekrar ete kemiğe karışsa ve gelse... dese ki "hepsi hikayelerdi..gördüğüm ve gördüğünüz rüyalardı!...lütfen inanmayın bana! "

Sadık Hidayet: " Hayır! inanıyorum denilenlere...gözlerimi kapadım ve teslimim..."

ruhul kudus'ün feyzi yardım ederse
mesih'in yaptığını başkaları yine yapar...

beyiti ile destek çıktı yüzyıllar ötesinden çiledaşı Şirazlı Hâfız O'na...

onları bir köşede boynu bükük izleyen bağdaş kurmuş biri ilişti gözüme...adını sordum...
Ali dedi...Rebeze çölünde yitirdiğini arıyan Mezinan'lı bir köy çocuğu... eminim Um kalthoum'dan 5 perdeli şarkılar mırıldanıyordu her sabah...yanındaki bir devrik selvi kütüğüne de ben oturdum. elimi omzuna koymak istedim. çekindim. çokca ürktüm...tepemizde uçuşan taogera'nın gurbetteki papağanıydı...

27 Nisan 2009 Pazartesi

geçmiş aklıma misafir olurken

el ele kumsalda gezip birbirimize sevgimizi haykırıyorduk...kalabalıkların içinde kimse anlamıyordu!
hava hep rüzgarlıydı...o ufacık ada da herkes tanımıştı artık bizi. biliyorlardı da oysa...karışmıyorlardı. meyhaneye dönmüş olan bakkal, ufak çorbacı, denize bakan bank vardı..meydanın orta yerinde ... boğaza yol almış tekneleri izlerdik... ada sessiz ve sakindi... günlerce severişirdik oysa...olanca karanlıkta ve sessizlikte sadece yıldızların altında. bunu şarkılarda olan birşey olduğu gerçek olamayacağını düşünürdüm o vakte kadar...boynuma senin yazdığın bir muskayı takmıştım. koruması için değil yahut da unutmamak içinde değil... gecenin bir vakti aklıma gelebildiğine göre unutmamıştım ya!!!!

sen çok uzaklara gittin. benim kanatlarım yoktu ardından gelebilecek. belki o kadar da sevmemiştim diye düşündüm? yoksa sevmiş miydim? fedakarlık yapmış mıydım? aşk neydi? sevmek neydi? tüm bu soruları düşündüm.

bu fikir izdihamının ortasında; yanı başımdaki bir arkadaşım - bütün arkadaşlarım gibi o da yanı başımdaydı- J.P.Satre okuyordu. titredim. kendime gelmek için değil(!)... kitabı üç defa öpüp başıma koydum... ağlamak isterdim... belki yalnızlık sözleri olsaydı yanımda -Ali Mezinani'den- belki ağlardım...en çok ağlarken gitmiş ve giderken ağlamıştım... şimdi ise durup dururken ağlamak?!

Ah! burası Rebeze Çöl'üne de , Ali Mezinani'nin mezarına da ...İstanbul'dan daha yakındı...
Oysa ben kendime çok uzaktım!

22 Nisan 2009 Çarşamba

keşf-i kadim teorisine bir mersiye

kocaman kocaman kelimeler söylerdim eskidendi...kimse anlamasın diye konuştuğumu fark ettiğimde bütün sevdiklerim benden uzaktı. tekrar hepsini tek tek yeniden keşfetmeye vaktim yoktu. (Ali bulaç'ın keşf-i kadim teorisine bir mersiye okuyabilirdim şu saatten sonra)

hayır!

keşfedilecek bütün kıtalar keşfedilince gökyüzünü delip çıkan insanlık bir kavanozun içindeki karınca misali...

bütün şarkılarımız hep aynı nakaratlara sahip sanki... oysa ben kocaman kelimeler yazardım. kargacık burgacık matematik defterimin ardına...kümülatif ilerleyen insan zaman içinde...baki kalan metropollerin gökdelenlerine asılı kalan mırıldanmalarımız...

burada herkesten ve en çok kendimden uzakken... bir mersiyeden başkasına dönmüyor kalemimi yahut dilim. eski parçalar eşliğinde...


belli belirsiz bir dua mırıldandı. kapandı toprağa...
ellerini sürdü kahverengi bulutlara
ne sitemi vardı
ne de bir içerlemesi...
kırdı ve yıktı yine birkaç kalp!

"kirpiğin mi ıslak elin mi şaşkın? esirimi oldun sen de bir aşkın?"
hafif bir melodi ile mırıldandı...
babasını, annesini, kardeşlerini, akrabalarını ve dostlarını düşündü...sokakta alıp -zaten büyük olduğu için büyütemediği ama -yaşamına devam etmesine yardımcı olduğu köpeğini düşündü...
ilk günahını ve ilk ezberlediği duayı hatırladı...
sadece toprağa kapandı...
ikinci bir emir gelmişti:
SÜRÜN! tâki bir sonraki emre kadar...farz etki kafasının üstünden mermiler* geçiyordu...

*mermi yerine mermiden daha ağır ailesinin kadın bireylerine yönelik ağır küfürler işitti...yumdu gözlerini ki kulakları duymasın, duysa bile algılayamasın diye...

Baba! tekrar elini kalbime koy! al göğün altındaki herşeyden beni...


"neden???

neden aşkların en çıkmaz olanı cezbeder insanları? oturup uğruna gecelerce göz yaşı dökülen aşklar caziptir...sadece dinlemek için"


böyle başlayacaktım yazmaya...sonra silemedim de. içimdeki dilemma süsü verilmiş ikiyüzlülüğü okuyucunun suratına fırlatıp atabilmek için silmedim. oysa şöyle yazmalıydım;


"neden???

neden aşkların en çıkmaz olanı cezbeder beni? oturup uğruna gecelerce göz yaşı dökülen aşklar caziptir...sadece dinlemem için"


sadece uzaktan bakmak "ötekilerin" hayatlarına...elimize yüzümüze hiç bulaştırmadan hiç kendimize toz kondurmadan...yaşanılan acıyı ızdırabı uzaktan izleyip onlar için göz yaşı dökmek mi kadir kıymet bilirlilik???


-vallahi değil...


diyordu molla'nın biri...uğruna 7 vakit secdeye kapandığının adına yemin ederek!


-aşk için ölmeli aşk o zaman aşk...


diyordu yıllardır beni her tınısında sesi ile sarhoş eden sezen aksu... ateşlere yürüyor ve acı ve aşk ile....(ah yine bu "ve" leri türkçe gramer kurallarını alt üst ederek kullanıyorum)


yokluğun ve varlığında yetmemesi!!! J.P.Satre bunu duymalıydı! um khoultoum kadar sezen aksu dinleyip anlaya bilseydi!!! keşke! Ali Mezinani, Satre kadar bu şarkının sözlerini de duymalıydı!!! oysa zaman!


ne kadar çok bağırıyorum ! işaretleri ile...


zaman farkı ve aradaki yıllar, günler, aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler, saliseler... hepsine karşı boynum kıldan ince!...mecburen


-Hayır! mecburen değil. büyük bir saygı ve hürmet ile...


"öyle olması gerektiği için öyle olan" değil


"sonuca sebeb olanın sonuçtan önce olabildiği için...hayatı tavla yahut satranç gibi katagorize edemeyeceğimizin yanıtı!...ah! eşariye ve mutezile savunucusu kaç bilge kaybolup gitmişti bu tartışmalarda!"


sultanın sarayında herşeyi vardı...


dalkavukları, Türk süvarileri, eşşekler yükü kitaplar yazmış bilgeleri, hizmetkarları, cariyleri...

oysa aşk artık orada oturmuyordu...



"ne olur gerçek olsa masallar, yada biz masal olsak?"



...Hasan Sabbah ise fedailerine Nizamul Mülkün kellesi karşılığında büyük dertler vaadetmişti!...aklı alıp götüren haşaşa benzeyen sözler ile büyüledi tüm dinleyenlerini...tıpkı tıpkı...evet tıpkı ortaçağ evvelinde elinde kılıcı ve dev gövdesi ile masum köylülere saldıran -barbarı- rahibin dili ile kalbinden vurması gibi...


Baba! tekrar elini kalbime koy! al göğün altındaki herşeyden beni...

8 Nisan 2009 Çarşamba

düşleri hep içinde yaşasın diye!

mettalica'dan unforgiven'ı dinliyorum. lise yıllarında kasetten tekrar tekrar dinlediğim parçalardan biriydi. olabildiğine -barok- hayatın ortasında inatla eski parçalar dinliyorum. dondurma ve süpriz yumurta alıyorum. çevremdekiler -çocuk- gözü ile bakıyor. aslında öyleyim. elimdeki oyuncak değil ağır metalden yapılmış bir silah!

oyun oynayan yoksa biz büyükler miyiz?asıl gerçeği yaşayan çocuklar mı? dünya paylaşabilmek için ne kadar da büyüktü oysa!?...boyunuz 1.30 cm iken öyle düşünüyoruz...1.80 cm olunca 50 cm'lik fark neler getirip götürüyor bizden? bulutlara erdiğimizi mi düşünüyoruz?

ağır küfürler işitti...tekrar tekrar gözünün önünde biri tartaklanırken bilinç altında sahneler kalmasın diye yüzünü çevirdi.
baktı ama göremedi!
duydu ama işitmedi!
konuştu ama söylemedi!
tarihin utanç sayfalarında kaybolup gidecek sahnelerin hepsini unutmayı yeğledi...çocukca düşleri hep içinde yaşasın diye! annesi duyunca üzülmesin diye...

oysa doktorlar öyle demiyordu. kalbinden böbreklerine kanına ve idrarına kadar herşeyine baktılarsa da hastalığının nedenini anlayamadılar! teşhis koyamadı...sadece geçiştirdiler...o da öyle yapıyordu. geçiştiriyordu...reçetesiz çözümler bulmuştu çoktan...

baktı ama göremedi!
duydu ama işitmedi!
konuştu ama söylemedi!

1 Nisan 2009 Çarşamba

when i was...


bir soğuk aralık günü gittim...
boğazın soğuk sularının vurduğu bir sahilinden İstanbul'un...
geri gelecek miyim her gece rüyamda döndüğüm gibi? ortaköy'de türk kahvesi içip gazetemi okuyabileeck miyim?
pera, galata, tarlabaşı, istiklal caddesi...buralarda eskisi gibi tur atabilecek miyim?
çekip nasıl gittim ise ; öylesine dönmek istiyorum!
"when i was twenty
life was easy
when i was twenty-one
i saw the real face of life one-by-one
when i was twenty two
life was so blue
now i am twenty three
i am in the army...
hey mom! life is easier than it has seen
just my sergant take my dreams!
take them easy!
as it has been..."
somewhere at east part of my country...
17th march 2009 dreamed by AvArE

kadınları avutmam lazım oysa ağlamak isterdim

sıkıntı nöbetleri
dilime dolanan türküler...
kadınları avutmam lazım oysa ağlamak isterdim


bir şarkı yazacaktım. kimse bilmeyecek duymayacaktı...nakaratı bile hazır da...nasıl başlamalıyım?

kaşlarım çatık olmalı, gülmemeliyim!
oysa kendi matemimi yine ben mi tutacağım?
sorulardan sıkıldım, cevap da veren yok. sakın gelecek deme!
gelecek olan ne? yelkovan ile akrebe bu kadar da düşman değildik(m)...kadınlar hiç konuşmasa hep sussa mı? erkekler de küfür etmese?...

kadınları avutmam lazım oysa ağlamak isterdim...