8 Nisan 2009 Çarşamba

düşleri hep içinde yaşasın diye!

mettalica'dan unforgiven'ı dinliyorum. lise yıllarında kasetten tekrar tekrar dinlediğim parçalardan biriydi. olabildiğine -barok- hayatın ortasında inatla eski parçalar dinliyorum. dondurma ve süpriz yumurta alıyorum. çevremdekiler -çocuk- gözü ile bakıyor. aslında öyleyim. elimdeki oyuncak değil ağır metalden yapılmış bir silah!

oyun oynayan yoksa biz büyükler miyiz?asıl gerçeği yaşayan çocuklar mı? dünya paylaşabilmek için ne kadar da büyüktü oysa!?...boyunuz 1.30 cm iken öyle düşünüyoruz...1.80 cm olunca 50 cm'lik fark neler getirip götürüyor bizden? bulutlara erdiğimizi mi düşünüyoruz?

ağır küfürler işitti...tekrar tekrar gözünün önünde biri tartaklanırken bilinç altında sahneler kalmasın diye yüzünü çevirdi.
baktı ama göremedi!
duydu ama işitmedi!
konuştu ama söylemedi!
tarihin utanç sayfalarında kaybolup gidecek sahnelerin hepsini unutmayı yeğledi...çocukca düşleri hep içinde yaşasın diye! annesi duyunca üzülmesin diye...

oysa doktorlar öyle demiyordu. kalbinden böbreklerine kanına ve idrarına kadar herşeyine baktılarsa da hastalığının nedenini anlayamadılar! teşhis koyamadı...sadece geçiştirdiler...o da öyle yapıyordu. geçiştiriyordu...reçetesiz çözümler bulmuştu çoktan...

baktı ama göremedi!
duydu ama işitmedi!
konuştu ama söylemedi!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yahut:
uzun cabalar sonunda, bilebildi.
[David's Song: remember. there is nothing you can't do.]
ama yine de israrla:
bildi ama güldü.
bildi ama döndü.
bildi ama unuttu.
bildi ama yitti.

bugunler, cok yetti yazintilar...