22 Nisan 2009 Çarşamba

keşf-i kadim teorisine bir mersiye

kocaman kocaman kelimeler söylerdim eskidendi...kimse anlamasın diye konuştuğumu fark ettiğimde bütün sevdiklerim benden uzaktı. tekrar hepsini tek tek yeniden keşfetmeye vaktim yoktu. (Ali bulaç'ın keşf-i kadim teorisine bir mersiye okuyabilirdim şu saatten sonra)

hayır!

keşfedilecek bütün kıtalar keşfedilince gökyüzünü delip çıkan insanlık bir kavanozun içindeki karınca misali...

bütün şarkılarımız hep aynı nakaratlara sahip sanki... oysa ben kocaman kelimeler yazardım. kargacık burgacık matematik defterimin ardına...kümülatif ilerleyen insan zaman içinde...baki kalan metropollerin gökdelenlerine asılı kalan mırıldanmalarımız...

burada herkesten ve en çok kendimden uzakken... bir mersiyeden başkasına dönmüyor kalemimi yahut dilim. eski parçalar eşliğinde...


belli belirsiz bir dua mırıldandı. kapandı toprağa...
ellerini sürdü kahverengi bulutlara
ne sitemi vardı
ne de bir içerlemesi...
kırdı ve yıktı yine birkaç kalp!

"kirpiğin mi ıslak elin mi şaşkın? esirimi oldun sen de bir aşkın?"
hafif bir melodi ile mırıldandı...
babasını, annesini, kardeşlerini, akrabalarını ve dostlarını düşündü...sokakta alıp -zaten büyük olduğu için büyütemediği ama -yaşamına devam etmesine yardımcı olduğu köpeğini düşündü...
ilk günahını ve ilk ezberlediği duayı hatırladı...
sadece toprağa kapandı...
ikinci bir emir gelmişti:
SÜRÜN! tâki bir sonraki emre kadar...farz etki kafasının üstünden mermiler* geçiyordu...

*mermi yerine mermiden daha ağır ailesinin kadın bireylerine yönelik ağır küfürler işitti...yumdu gözlerini ki kulakları duymasın, duysa bile algılayamasın diye...

Hiç yorum yok: