22 Nisan 2009 Çarşamba

Baba! tekrar elini kalbime koy! al göğün altındaki herşeyden beni...


"neden???

neden aşkların en çıkmaz olanı cezbeder insanları? oturup uğruna gecelerce göz yaşı dökülen aşklar caziptir...sadece dinlemek için"


böyle başlayacaktım yazmaya...sonra silemedim de. içimdeki dilemma süsü verilmiş ikiyüzlülüğü okuyucunun suratına fırlatıp atabilmek için silmedim. oysa şöyle yazmalıydım;


"neden???

neden aşkların en çıkmaz olanı cezbeder beni? oturup uğruna gecelerce göz yaşı dökülen aşklar caziptir...sadece dinlemem için"


sadece uzaktan bakmak "ötekilerin" hayatlarına...elimize yüzümüze hiç bulaştırmadan hiç kendimize toz kondurmadan...yaşanılan acıyı ızdırabı uzaktan izleyip onlar için göz yaşı dökmek mi kadir kıymet bilirlilik???


-vallahi değil...


diyordu molla'nın biri...uğruna 7 vakit secdeye kapandığının adına yemin ederek!


-aşk için ölmeli aşk o zaman aşk...


diyordu yıllardır beni her tınısında sesi ile sarhoş eden sezen aksu... ateşlere yürüyor ve acı ve aşk ile....(ah yine bu "ve" leri türkçe gramer kurallarını alt üst ederek kullanıyorum)


yokluğun ve varlığında yetmemesi!!! J.P.Satre bunu duymalıydı! um khoultoum kadar sezen aksu dinleyip anlaya bilseydi!!! keşke! Ali Mezinani, Satre kadar bu şarkının sözlerini de duymalıydı!!! oysa zaman!


ne kadar çok bağırıyorum ! işaretleri ile...


zaman farkı ve aradaki yıllar, günler, aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler, saliseler... hepsine karşı boynum kıldan ince!...mecburen


-Hayır! mecburen değil. büyük bir saygı ve hürmet ile...


"öyle olması gerektiği için öyle olan" değil


"sonuca sebeb olanın sonuçtan önce olabildiği için...hayatı tavla yahut satranç gibi katagorize edemeyeceğimizin yanıtı!...ah! eşariye ve mutezile savunucusu kaç bilge kaybolup gitmişti bu tartışmalarda!"


sultanın sarayında herşeyi vardı...


dalkavukları, Türk süvarileri, eşşekler yükü kitaplar yazmış bilgeleri, hizmetkarları, cariyleri...

oysa aşk artık orada oturmuyordu...



"ne olur gerçek olsa masallar, yada biz masal olsak?"



...Hasan Sabbah ise fedailerine Nizamul Mülkün kellesi karşılığında büyük dertler vaadetmişti!...aklı alıp götüren haşaşa benzeyen sözler ile büyüledi tüm dinleyenlerini...tıpkı tıpkı...evet tıpkı ortaçağ evvelinde elinde kılıcı ve dev gövdesi ile masum köylülere saldıran -barbarı- rahibin dili ile kalbinden vurması gibi...


Baba! tekrar elini kalbime koy! al göğün altındaki herşeyden beni...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

.....

"!" hiç bir zaman yetmeyecek. O yüzden lisede oluşturmaya çalıştığım ütopik "alfabe"de çeşit çeşit ünlem işaretleri vardı... Sevincin ünlemi farklıydı, acının ünlemi farklı... Ah...

İkiyüzlülük. Kaçınılmaz. Farkeden için, sırf sayfa dolsun diye yazmak için iyi bir bahane. Hoş bir bahane. Zevkli. Birinin apaçık ikiyüzlülüğünü kabul etmesi, iyi hissettirici. Kimi için, birinin, tıpkı kendisi gibi, apaçık ikiyüzlülüğünü kabul etmesi, gurur ve yalnız olmama hissettirici.

Ve'ler o kadar da bozuk değil, ama ben yine de o eşşekler yükü kitaplar yazmış bilgelerin sakallarını keseyim. Pek hazetmem de.

Adsız dedi ki...

Bir de:

Utanmadan hep sonuna koyarlar vurucu parçalarını metnin.
Korkarlar.
"Hadi, hadi, bari son anda vurayım şunu okuyanı! Şimdiye kadar vurduğumdan pek emin değilim, en azından son satırda halledeyim şu okuyanı!"
meselesi.

Avare Pervane dedi ki...

düşündüm de...bütün vurgu işaretleri gerçek vurgu ve duyguyu vermekten acizler ve idareten kullanılıyorlar...rahmetli şinasi getirmese de olurmuş bütün bu işrateleri yazın hayatımıza...bir tek 3 noktaya ihtiyaç duyacaktım sanırsam