21 Mayıs 2010 Cuma

bir ses



"...göğsünü açıp seni ferahlatmadık mı?..."

bir ses
zamlı sureler dolu heyecan var içinde...sabah ve ikindi...
ne dar vakitlerdir
sevgisi de sıkışır insanın
ikindi vakti...ve sabah...
ne hızlıdır...
ben ise bu ikindi ağırdan alıp vakti...
çocukluğumun geçtiği eski sokaklardan geçtim
ağaçların arasında teneke kutularla yaptığımız maçların coşkusunu
gül ve fesleğen kokusunu
öğretmen cetveli korkusunu
hepsinden önemlisi
ikindiler artık sevgi yoksunu
eskiden
önce Ali öğretildi bana
babamın kucağında
ardından ilkokul sıralarında
sonra güzel yazı defterlerine yazıldı.
adı
bir kurşun kalem ile yürek sıcağında
bakması için ata
hani ata biner ve yetişirdi ya dara
hızır vardı ya?
....

akşam eve dönüş...
babamın gözlerinde yorgun sevinçler
annemin dilinde...pembe düşler...
ağır kelimeler...
bunlar çok ağır anne!
Allah!
....
"Bismillahirrahmanirrahim
Elif Lam Mim..."
...
yani ne varsa yangında kurtarılacak öncelikli olan..
yani candan ötesi anne!...
hani şu babamın seccadesine alnının deydiği yerdeki oyuk...
işte o!
varsa varlık; yoksa yokluk...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

bu da geçer mi?

ne kadar kirlenmiş ellerim ve titrek parmaklarım var
ve neşeli sözlerim
annemin çehresinde tebessüm...
kaç liradır?
affan dededen alınan çocukluk, gece yaktığım tütsüm
unutulalı ne kadar zamandır?...

yaşamsl koçlar zamanıdır artık
tütsüler
pirler
dervişler
ve mürşitler
zamanını kaybettim ...bütün kalpsel ritimlerim arasında
ve yazamıyorum artık
zikir durmuş
ayinler ve çeşmeler akmıyor
kara bir koç
gökten inmiyor
anne Cebrail mi İbrahim'i bekliyor?
ah ne kadar ağır kelimelerdir
şiirin, sözün, nesirin...herşeyin dengesini bozan
kendine ağırlık ötekine hafiflik katan
siyahı kara yapan
ve kapalı yollarımızı açan
beyaz
ali ve at gelecek midir?
düldül nicedir?
kelimelerim var cebimde
dilimin ucunda
ağır suskun kelimeler...
sözlerim var
söylenmesi gereken
oysa ki, susmuş...
susturucu takılmış ağızlarımız ile özgürleşeceğiz arkadaşlar
ve ayin yeniden başlar
şah-ı kevaşan
ehl-i livata
ve dahi ehl-i şehvet...
aşkı ile...
günaha döner sözlerimiz
ağırdır zira...

5 Nisan 2010 Pazartesi

...


Kendisine kavuşmak ihtimali az olan sevgiliden ümidi kes.
Vuslat arayanların en hayırlısı, kendisine vuslat ümidi vermeyenleri bırakabilendir.
Lebid – Muallkatı Seba (Yedi askı)

3 Nisan 2010 Cumartesi

zaman akıp giderken

günler geçti...
zaman ise en hızlısı hareket eden herşeyin...ışıktan hızlar ötesi...algının bittiği yerdir. sabrın ve mohr 'un çatladığı andır zamansızlık. ah ne sıkıntı!  kalbi ne kadar yoruyor.

oysa kızmalıyım kendime. ideolojilerimi ve bütün inandıklarımı önce kendi kendime sarstım. sonra ise hepsini aylık belli bir meblağ ve ufak bir itibar karşılığında sattım. herşeyi boş verdim. kimseyi "takmadım". tabiri 4 mezhebe göre de caiz ise...

en çok kalbi temiz olarak bana gelenleri üzdüm. kötülerle savaştım. yenilsem de umurumda değil ya...hesabı soracak olan var zira. ve bir çok işimizi havale ettiğimizi sanarız ; oysa ellerimizdedir kaderimiz. bazen ise iki dudağımız arasında. sahillerde dolaştım. yazmadığım günlerde hoş bahçelerde gölgeliklerde ve sıcak kalorifer peteklerinin yanında ter attım. özetle herşeyden el etek çekmedim. ama kendime çok sarıldım. kendim kendi kendine. ah masturbasyonel bir silahdır şu ego. ne kadar da yoruyor bedeni; yine bedenden çıkıyor oysa...bir paradoks mudur seks?

boş verelim bu felsefi kelamları. secde anındaki huzuru unuttuğumu fark ettim. ne kadar uzağım kendime. hiç bir tını hiç bir müzik ve hiç bir güzel çehre aklımı başıma getirmiyor.

dört tekerli bir arabanın içinde idim. ilk mekanım bir birahane oldu. yeni bir arkadaşımla oturduk. ilk cinsel ilişkilerimizden bahsettik. oysa hiç cinsellikte konuşmadık. içim sıkıldı. sadece sin kaf ettim demek bile utanç verdi o an bana. küfür etmeyi bir an durdurdum...durdum ...dum...

bıktığımı fark ettim. önümüzdeki kurban bayramında ümre için program yapmayı düşündüm. beytul maktisi ve beytullahı ziyaret etmek geldi aklıma. ....

ve eski bir kaç hoşlandığım insan...ah erkekler...kendi hemcinslerim...ah kadınlara öykünen erkekler dünyasında...

kafam karışık patron
bu rapor yetişmeyecek
nazımdan şiirler okusak olur mu?
hiçbir söz diğerine ,söz bitişmeyecek!
bir kelime beni de bulur mu?
pardon
patron?
....

13 Mart 2010 Cumartesi

herkes farklıdır oysa...



herkesin aşkı mecnun-leyla mı olmalı?
ve herkesin hastalığı verem?...yunus'lardan, mevlana'lardan, peygamberlerden, filozoflardan dolu bir toplum!
şefkat ve merhametin artık doruk yaptığı bir hayat. kötüye yaşam hakkı arayan Zerdüşt'ün derdini şimdi anlıyorum....

bütün aşklarımız mecnun-leyla formatında olmasa da; ufak soğuk algınlıklarımız verem kadar can alıcı ve acıklı değildir...fabrikalarda artık fakir kızlar çalışmıyor...bir çoğu kapandı... zengin çocukları hiç bir zaman babalarının fabrikalarında dolaşmamışlardı... hep o filmler...filmler...filmler...Kara Murat 'ın bir 17.yy eşkıyası olduğu gibi...

Murat Bardakçı'dan öğrenmemiştim ama bir çok şeyi keşfedeli/ fark edeli daha farklı dönüyor dünya... İçtiğim her kahvede gecelerce Allah'a yalvarmak için ...yani uyumamak için...yani yarı ölmemek için...kahveyi bulan dervişleri anıyorum....  fincanları ucuz çin pazarından akıp gelse de...ipek yolu artık kablolardan geçse de....hayat sanki çok eskisi gibi akıyor...insanlar hala kılıçlarını kuşanıyor...Star Wars 'da bile kılıçlar...oyunlar oyuncaklar...

kansal basınçlar ve bu soğuk-alınganlığı ile kendime bile faydam olmayacakmış...bir dostum öyle söyledi...haksız sayılmaz. en büyük engel annem imiş hayatımda...ah biri de karşıma çıkıp bilmediğim fark etmediğim birşeyi söyelse...bildirse....fark ettirse....

8 Mart 2010 Pazartesi

üçüncü selam...kaçıncı perde?

günlerdir uğraşıyorum. susmak için. sustum...sustum...hep karşımdaki konuştu. ben ise onayladım. meryem orucu ne sıkıntıdır...susmak ne büyük olgunluktur...konuşacak binlerce kelimesi olduğu halde susmak.

annem konuşuyor
müdür konuşuyor
babam konuşuyor
kardeşlerim
yeğenlerim...hepsi ama hepsi....

yalan söyledim. oysa babam susmakta. ne kadar çocuktur. yıllar oldu görmek için cesaretimi toplayamadım. korktum. evet kaçtım. istediğim bu idi belki. tıpkı acı çekmekten mutlu olduğumu hissettiğim anlar gibi. melami bir acı var kalbimin ta derininde.
20 ye bilmem kaç tansiyon ve bilmiyorum kaç derece ateş ve bilmiyorum kaç boğum şişmiş bademciklerim...hepsi ile yazıyorum. tırnaklarım uzamış.
hasta...en çok kendine uzaktır. ve en çok semvata ve melekut alemine yakındır. nabız takriben 47-48... ilaçlarımın hepsini kullanıyorum artık. doktordan da kaçmıyorum. sersemletiyorlar beni. aklımı kafa tasımdan alıyorlar...hep bir ayin dönüyor. ah 3. selam'ın devridir. dinlerken ritim buluyor kalbim.

hasta adam gündüz hasta olmamalıdır. tebessüm etmeli, pehrizini bozan tuz, ekmek, şeker, kahve tüketmelidir.. herkes onu ne zinde ne coşkulu bulmalıdır. kızlardan ve erkeklerden hayranları da olacaktır. lakin hiç birine aşık değildir/ olamayacaktır.. bu ne kesin bir yargıdır.

kudüm ve ney...selam-ı salis...

suya yabancı uykuya yakınım.
hayaller görüyorum gece
geri alıyor tüm işgal edilmiş coğrafyalarımı
babam beni hala seviyor...
tebessüm edip zem-zem sunuyor 
annem kaçıyor
...
başım ağrıyor. daha fazla yazmıyor parmaklarım. özür dilerim okuyucu tüm saçmalıklarım için.
özür dilerim anne seni bu kadar sevmediğim için
ve teşekkür ederim her kapı açılışta seni aradığı için
gözlerim.
lakin
yeter...
kadın
kadın
kadın
ne sıkıntıdır
ne derttir
tıpkı para gibi...

22 Şubat 2010 Pazartesi

kan, çiçek ve sabah

matemin çiçekleri için yazıyorum...
hurma ve zeytin ağaçları gölgesinden
kelam kürsülerini yıkıp geçen bir batınilikten biliyorum
olanı biteni ve başlayanı...
yıllar ötesinin bilmecesinden
geliyor nefeslerim...
babam ile annem arasındaki o ince, naif, kırılgan ve akışkan bağdan...
nutfe oluşumdan ....
aslında ne kadar da sıradandır...
ruhlarımızın toplandığı anı unutup doğduğumuz vakitten saymak yaşımızı
ve fırlatılıp atılışımızı
bu dünyanın sahillerine
ufuklar ölüm sessizliği
cennet özlemi...
hurma ve zeytin ağaçları gölgesinde yazrıyorum
gözlerimde kim silecek elemi?
inşirah özlemi..
anneler doğuma yardım ederler sadece
ki ölüm karşısında sessizdirler...
son nefesin de tükendiği gün yahut gece
ardı olmayan silsile işleyecek yine...
med ile cezm arasındadır oysa yaratılmışlık
med ile cezir arasında değil!
kun.....
ol....
"be"...

15 Şubat 2010 Pazartesi

çok mu uzaktır

*

Çok mu uzaktır beklediklerimiz? 
Kim kaçtı ise ardı sıra koşan dünya...
Kim kovaladı ise kaçan dünya...
Bekledikçe gelmeyen
Müphemleşen
Silikleşen...

Kalbin kaldırımlarında otursam
Kaldı ki mevsim yaz olsa
Yazdan kalmış kışa biz razı iken
Şubat 14 saat 12:00...
Günlerden pazar
Sabah için hayli geç;
Öğlen için ise oldukça erken...
Sıkışıp kalan ezan sesi o dar sokaklardan kıvrılıp ilerlerken
Bir demet gül! Haydi birini seç!..
Aklını oynattıracak güzellikte bir adamın
Tebessümler...
Fare ölüleri sokaklarında Moda'nın
Ah bir ıslak bir sıkıntılı hava...Tıpkı bir akşam üstü Diyar-ı Bekir'in
Gece özgür olmak ne ise esaret odur pazar sabahı boş şehirde
...
Bir beklentim kalmamış 
Özür dilerim anladım.
Noktayı ne kadar sevdiğimi
Ve acı çektirmeyi kendime bir görev bildiğimi...
Kalbin kaldırımlarında gezdiğimi
Oysa hiç girip yanmaya cesaret edemediğimi...
Korkak...
Alçak...
Hiç bir annede yoktur bir fahişedeki cesaret...
Kaldı ki fahişe anne olmuş olsun...
Ve havaya, suya , güneşe esaret....
Ruh ne özgürdür oysa uykuda...
Gözler kapanıp havalandığında...
Rüya olur adı...
O gerçek biz yalan
Biz gerçek o mu yalan?
Atılmışlık bu dünyaya...taki bir hıçkırık
Var hadi birazcık da sen oyalan...
...

(*Fotoğraf çalışması için Erkan'a teşekkürler)

9 Şubat 2010 Salı

Antony & The Johnsons- What Can I Do



What can I do
When the bird's got to die
What can I do
When she's too weak to fly
What can I do
When she's calling my name
She's crying
Mama, Help me to live
What can I do

....
Antony & The Johnsons- What Can I Do
Azrail'e karşı Annesinden acizce yardım isteyen, en azından bir hazin ölümü sırtlanıp giden herkese....Yitirene ve yitirilene...

Bir kuş ölmek üzereyse
Ne yapabilirim?
O uçmak için çok zayıfsa
Ne yapabilirim?
Ne yapabilirim?...
Benim adımı andığında
Ağlıyorsa...
Anne! Bana yaşamam için yardım et!
Ne yapabilirim?

(çev.Avare)

ve kayıp gider ellerinden sahip oldukları...
aslında sahip olduğunu zannettikleri gölgelerdir eşyalar...
yahut eşya yerine saydığı ruhlar
bütün yitirilenlere ithaf olunur...

6 Şubat 2010 Cumartesi

ey içimdeki çocuk


 
Sana sesleniyorum karalar içinde iken sen....en sevdiğin "ayucuklu pijaman" artık yok farkında değil misin?seni seven insanlar artık cinsel hazlar duyuyor sana dokunurken...baban artık öpmüyor seni sen uyurken...ve artık eskisinden daha çok yoruluyor annen ve baban...büyümeni bekliyorlar boyun onları geçmiş olsa da...hiç hüzünlü parçalar dinlemiyorlar, hep geçiştiriyorlar günlerini...

Farkında mısın çocuk? çok kırdılar kalbini ve onarmıyorlar annen gibi...ve sinirlendiremiyorlar seni annen kadar...acıt mıyorlar canını bir yeni yetme iken yediğin dayaklar kadar...bütün yanlışlarını teker teker yapıyorsun hayata karşı. 

Aşk ?!!  ne mantıksız ve asabi bir kelimedir senin için... ibni haldun'dan öğrendiğin bütün asabiyetini atalarının, ve şimdi hepsini yıkmanı söylüyor rüyalarındaki adam. sus diyor içindeki seni büyüten derviş....sus ki sabah geç olsun. eskiden nasıl sevişti isen sabahlara kadar şimdi ise matem tutmalısın. sen karalar içindeki çocuk...

Bilir misin? Erbain-i Hüseyin'dir ve Cuma'dır. Baban yedi vakit secde de ....Deşti Kerbela'yı , Firdevs'i, And'ı, Hasan'ın içtiği zehri sunan hanımını, Yezid'in üstündeki laneti, Ebu Turab'daki merhameti ve Zülfükar ile yıkılanın düşman / rakip / yarışmacı değil asıl ben'lik olduğunu ....Ah! bunları bilmeyenlerden kaçıyorum....Mesih anlıyor beni. Zira o görüyor gök yüzünden, babam ise işitiyor kalbimdekileri....

Bunları bilen biri, bilse de unutmuş biri, bilmese de bilenin ayaklarına kapanacak biri....Alnı değerken mohr taşına benliğini arka safta bırakacak bir kişi....

Oysa unutmuş çocuk...Gothe'nin çocukluk dualarını ve ayinlerini.... Nietzsche 'nin idealizm uğruna bir arabacının ellerinde öldüğünü...J.P.Sartre'ın Um Khoultoum dinlediğini... bitmiyor...Bir doğu/batı divanı mı arıyorum? 

-Telefon çalar ve bir haber gelir mi?
-Sanmam ...
-Eğer ki aramıyorsa....Boşunadır...Bunca gözyaşı bunca bekleyiş bunca....

Zira...Eğer Mesih yükseldi ise göğe ve gerilmedi ise çarmıha ve Aziz Pavlus bir yalancı ise...Bunca teoloji ekolü, bunca kelam okulu, bu kadar yüzyılı bu kadar büyük bir yalanın...Hepsi boşunadır....

Ah gece ne kadar kısadır çocuk. Düşünmeye vakit kısa....Konuşmak için ise uzundur. Meryem orucunun sonudur...Konuş....Başlangıçtaki kelimeyi söyle....Yahut sus ve bul bunca yıldır bunca müzisyenin asıl aradığının sessizlik olduğunu....

Çocuk BÜYÜ!....

30 Ocak 2010 Cumartesi

golgota

kimdir merhamet edecek olan ?
yolda kalmış olan ve yazdan ve kıştan emin olamayan ruha
sonu dörtten fazla elif miktarı uzamış bir fatiha
göz yaşlarını kim armağan edecektir?

sen temizlendiğin gün
yahut bittiğin gün yanmaktan
ya duracak dünya , duracak kalpte akrep ve yelkovan
yahut can bulacaksın tekrardan

ya var
yahut yok olmalı...
golgotalar
zılgıtlar
aminler
mezmurdan parçalar
Davud'dan sesler...
sessizlik ve bitmeyen es'ler...
güzel sessli olan sussa da güzeldir...
sessizlikte bir sestir ne de olsa
kalk haydi yatsıdan geç bir vakit, seni avutan hangi eldir?
kevaşe merhamet diler...
son ayin, son çan, son zikir ...
yeniden varoluş içindir
kalbi parçalanmış tesbih taneleri...
uğultu ortası ilmekten fikir
sorular ve işaretler
golgota
es...
neva perde son heves.

29 Ocak 2010 Cuma

yağmur ve ...


 Bana öğreten babama, Ebu Turab'a , sıcaklığı ve yalanı gösteren anneme, İmam Süccad'a, Dr.Ali Şeriati'ye, Cemil Meriç'e, Şehram Nazeri'ye, Gothe'ye, J.P.Sartre'a, Jeff Buckley'e, Sabahat Akkiraz'a, İbn-i Haldun'a, Kazancı Bedih'e, Sadık Hidayet'e, İhsan Oktay Anar'a, Fizuli'ye, Nabi'ye, Jostein Gaarder'e, okuma-yazması olmayan Fikriye Yengeme...
ve diğerlerine...


Herşey ne kadar da uyuyor ardı sıra....yağmur ve.... "ve" den sonra ne yazsanız gidecek gibi?!... gece geç saatlere kadar oturmaya ve bilinmeyeni beklemeye inat ile devam ediyorum. Umutlarım, korkularım, heyecanlarım... hepsi beraber... iç içe...Büyük haberler değil aslında beklediklerim. Zavallı bir ruhun içinde bulunduğu bedenin yarınına ilişkin kaygıları....Olabildiğine dünyaya ait...Yani yağmura değil, yağmurun indiği toprağa ait...Bu neccaset dolu dünyadan olabildiğine ....hayır o cümleleri kuramıyorum. Özür dilerim ....

Nerden başlamalı bana kimler neler öğretti ise....

Üremelisin dedi..İnat ve istekle...Mutluluk ile bunu benden istedi...Soyu kesilmiş olan mıyım? İçim nasıl da korkuyor? Oysa rüyam....zem zem suyu...

Direniyorum, kendime kendimle kendimce....Hiç bir şarkı göklere çıkartmıyor anne!...suskunlukta karar kılmış ve kendi kastını , kendi rolünü kabullenmişim artık bu hayatta...çilehane ne tarafta?

Yağmur ve...