4 Şubat 2009 Çarşamba

ayaklarım üzerinde durmalıyım...henüz düşmeden!


bekliyorum. bolcada yorgunum aslında...inatla saatlerce ayakta durabiliyor, en yeni pop parçalrını dinleyip ritim tutabiliyorum. üstüne üstlük dilimin döndüğü türküleri mırıldanıyorum...

ilginç...herşeyden bir şaka çıkartarak avutuyoruz kendimizi...
gülerek geçiyor günler...
bir dakika sonra ne olucağından kimse emin değil...
en ufak sesten irkilmeye devam ediyorum...her gece en az 30-45 dk da bir uyanmaya devam...uykunun bu kadar sorun olabileceğini sanmıyordum...

herşeye rağmen durmayan tek şey zaman...akıp gidiyor...her sabah bir gün eksiliyor takvimden...


teslim olmalıyım bana seslenen nefese!
ve çekip gitmeliyim
çok geç olup ben bende ölmeden...
bütün şey'lerden
çok bilinmeyenli denklemlerin x'lerinden...
havaya kalkan her elde; el-veda!
gece sabah arasında bu şehrin minarelerinde binbir çeşit sedâ!
rüzgâr kokusunu getirir kardeşlerimin
bulutlar dedemden miras...
annemin saçlarımı okşayışı; sabah üstüne düştüğüm kırağı...
talih şeytanın dilinin kemiğinin kırığı...
bitse ve gitsek...
tekrar geri dönmesek!
bütün düşlerim gerçek olsa...
fakat...
ayaklarımın üzerinde durmalıyım!
henüz düşmedim...

28 Ocak 2009 Çarşamba

özür & teşekkür

uzakta olsam da(en çokta kendime...)
devam etmeliyim diye düşündüm...kendim olmaya.
beni yalnız bırakmayıp mailleri ile destek olan, sitem eden, kızan, darılan ve cevap alamamış bütün herkese...

teşekkürler arkadaşlar
teşekkürler dostlar
teşekkürler kalbimi bir zaman ele geçirmiş olanlar...

özür dilerim arkadaşlar
özür dilerim dostlar
özür dilerim kalbimi bir zaman ele geçirmiş olanlar...

(NOT:belli bir süreden sonra blogumdaki yorum kısmları tekrar açılmıştır...)

en çok kendimden uzaktayım

"şah damarım sizin olsun ...
bana yüreğimi verin!..."
ö.k.
elime hiç yakışmasa da kullanmak zorundaydım

gez ile göz arasında bir yere...bir uğur böceği konu vermişti. her mermide bir anlık telaşım ve hayat kaygım gidermişti...masallardan farklıydı düşman çehreler .ve oysa ilk defa duyduğum küfürler. hep söylene gelirmiş... annem yok babam yok... kardeşlerim yok bu masal da!

resital dinleyip hüzünlenmeye vakit de / gerek de yoktu. var olan tekşey yokluktu zaten.ne çabuk unutmuştum. çok uzakta idim herşeyden.

en çok evimden , 20:15 beşiktaş- kadıköy vapurundan, ortaköy'de içtiğim türk kahvelerinden, istiklal caddesindeki avareliklerimden...

en çok hepsinden çok...KENDİMDEN uzaktayım!

11 Ocak 2009 Pazar

.

doğu kışlanın yolları çamur
ve ölüm herkesin aklında
ağabeyime haber verseler ne olur?
selâ tepe karşıda bitap ve suskun
pervane sesleri... mermi şakırtısı...
ve bu kaçıncı ses izdihamı
ölüm korkusu sen de(n) yoksun...
hava soğuk...
en çok ellerim ve ayaklarım üşüyor
telefon tellerinde sesler donuyor...
ensemde küfür sesleri
Allah'ım cinnet ortası izdiham
kahrın ortasında ağlamamaya inatla devam!!!...


(not: çok uğraştı kendisi ile yazmamak için...vakit bulduğu zamanlarda vücudu yorgun düştü...en sonunda karaladı birşeyler...paylaştığım herkesten özür dilerim.)


10 Aralık 2008 Çarşamba

gidiyorum

zihnimi zor toparlıyorum...ne yazmalıyım bilmiyorum...işte gidiyorum...

en çok İstanbul'u özleyeceğim...boğazdaki martılar rüyalarımda. hasret çekmeye dair türküler ve bass tonda şarkılar söyleyeceğim
"when far away from home..." diyerek
memleketimin en doğusunda;Kırım'da sürgündeki bir İrlanda'lının gurbetliğini paylaşacağım
aradaki 150 yıla ve binlerce mile inat!
yahut kitab-ı mukaddes'te denildiği gibi
"sen yabancı kalbi tanırsın, zira Mısır'da sen de yabancıydın!"...yabancı kalbi tanıyıp keşfedeceğim kendi içimde...
ailemi, dostlarımı, sevdiklerimi, kütüphanemi, müzik arşivimi, sultanahmet'in avlusundaki sütunlardan birine yaslanıp gökyüzünü seyre dalıp hayaller kurmayı, galata yokuşlarında beyoğlu yolunda yorulmayı...özleyeceğim

aryalar ve gazeller dinlemeye alışkın bu kulaklar yüksek desibelli sesleri nasıl işitecek?
ömründe kalemden ağır birşey tutmamış ellerim ve parmaklarım nası kilolarca ağırlığı kaldıracak?
en önemlisi kalbim...

yazar yazısını burada; okuyanın ve yazanın akıl salığı/ sağlıkları açısından bitirmiştir...

bütün blog takipçisi dostlarımı ayrı kalacağımız süre zarfında blog arşivimi kurcalamaya davet ediyorum...belki zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz...

7 Aralık 2008 Pazar

kurban bayramı...

bütün yaşanagelen olumlu ve olumsuzlukları ile...bayram yine de güzel!

herkeslerin kurban bayramı kutlu olsun!...

5 Aralık 2008 Cuma

aklının hesaplarında ezilen herkese...

...Sanma mesafeler koparır beni
Ve yıllar eskitir birliğimizi

Bir gecelik bir uyku gibidir zaman
Yıllarca sürsede ayrılığımız

Mani olunmus bir adam direnir durur
Utanır ve korkar kefenlenmeden

Zamanımı calan bir kara ekmek
Durur yüreğimde bir kursun gibi

Bir adım atarsak kafes kırılır
Belki birden erir zincirlerimiz

Ey uyku ey anne gel kurtar beni
Ezildim aklımın hesaplarinda ...
M.Akif İnan

bilmiyorum kaç defa okudum ve dinledim bu şiiri...sanırsam lisede olmalıyım. ergenliğin kendi o doğal şizofrenisi içinde gayet güzel geliyordu bu mısralar... şimdi tam manası ile kendimi bulduğumu /şiirin beni bulduğunu fark ettim.

aslında blog için geçen 22:00 karaköy-kadıköy vapurunda birşeyler karalamıştım ama...sanırsam bu şiiri burada paylaşamyı daha çok istedim.

aklının hesaplarında ezilen herkes ile bir paylaşı...

4 Aralık 2008 Perşembe

üç noktalar ve sessizlik

hep kızsam ve istemesem de başka çarem yok... babama seslenemeyeceğim...korkuyorum çünkü. anneme sesleneceğim. saatin kaç olduğunu soracağım. cevap vermese de soracağım.

hayır! sen babana haksızlık ediyorsun. seni kucağına alıp sevip okşayan; bilmediğin bir sürü tekerlemeyi sana ezberleten ve her seferinde "r"leri söyleyemediğinden; özellikle seni "hürriyet gazetesi al "diye bakkala yollayan... şimdi söyleye biliyorum. bütün r'leri...

"o mehin -ra- gibi hançer kemerinden
üftadelerin öldürür âh işte bu-ra-sı*"
Bâki
---"O Ay’ın (Ay yüzlününün) kemerinden ra (ر) harfine benzer hançeri eksik olmaz;
Aşıklarını işte burası (ra ya benzeyen hançer) öldürür*"---

söyleyemediğim "r" harfi artık şuursuzca çıkıyor dilimden. oysa kimse dikkat etmiyor. bir tek annem... belki zaman zaman hissediyor. tanışmam için aldığı "iyi aile " kızlarının telefon numaralarını elimin tersi ile itişimden anlayabilir mi?

- evlenmeyecek misin?
- hayır anne!
- e o zaman sen de bir anormallik var...
- evet anne...
-....

ah üç noktalar ve sessizlik ne kadar da çok seviyorum sizleri. o yüzden en sakin ve sessiz an olan geceleri herkes uyurken yazıyorum. yazmak ve sevmek... ikisi de sessizlikte güzel...
akrep ve yelkovan sabaha yaklaşmak için yarışırken...

3 Aralık 2008 Çarşamba

tebessüm provaları

nasıl tebessüm etmeliyim...tek başıma iken pek o kadar da mutlu değilim sanırsam. ara ara arkadaşlarım ile birşeylere sinirlenip kallavi küfürler sallıyoruz ağızlar dolusu, ardından bin bir çeşit küfür kombinasyonlarına kahkaha ile gülüyoruz..."öyle de küfür edilir mi?"

belki de en içten olduğu an insanın; küfür ederken ki hali... severken bile riyakar olunabiliniyor da küfür ederken...bazen de kavga ederken olunamıyor... en azındna ben rastlamadım. ömrü hayatında bir defa kavga etmiş biriyim...hiç giresim yok o fasıla.

ne yapacaktım? evet tebessüm edecektim. gülecektim. ama içten! içimden.
mutlu olmalıyım... anlık delice ve düşüncesizce bir neşe değil! büyük beklentilerin mutluluğu...

---"her kim aşık olur ve bu aşkını gizler ve yine o şekilde ölür ise ; cennet olur yurdu"
Aynul Kuzat Hemedâni---

2 Aralık 2008 Salı

bilinç altım lütfen hep yeninin altında kal!

darem seng-i sabura ve umid ez sitare-i ruşen-i asumani* ...
(sabır taşının ve gökyüzünde parlayan bir yıldız gibi ümidin içindeyim...)
* bir gece gelen ilham ile yazdığım bir farsça özdeyiş denemesi

zihnimde tasarladığım bugün ki yazımı sildim...aklımdaki planı da unuttum. ne yazmam gerektiğine de karar veremedim. ayaklarım ve omuzlarım hala ağrıyor. başımda çakan şimşekler şimdilik yok. çocukluğumun geçtiği geniş sokaklardan ve meyve ağaçlarının olduğu bahçelerden artık yürüyemiyorum.

unuttuğuma değil de; belki hatırlamak istemediğime hükmettim kendim için.
bilinç altım lütfen hep yeninin altında kal!
yorgun olsam da uyuyamıyorum. uyumak istemiyorum.
hele rüya görmek asla!...
çünkü rüyalar mı gerçek? uyandığımızda gördüğümüz dünya rüya mı? uyurken yaşadıklarımız gerçek mi?
yaşamak yaşamak yaşamak istiyorum...
uyku ise ölüm taklidi...

30 Kasım 2008 Pazar

hatırlamıyorum ama unutmadım! failleri meçhul fiiller

hava soğuk... kasım'ın son günü daha da soğuk... en çok ellerim ve burnum üşüyor. eskimeyen bir dostum ile görüştük yine... güldük, konuştuk, şakalaştık, ben hüzünlendim gözlerim yaşardı ise de belli etmedim. o da fark etti gözlerimdeki yaşı değilse de artık uzun konuşmalar yapamadığımı... eskiden olsa bir sürü şey hakkında zihnimi toparlayıp konuşup yazabilirdim oysa... editör arkadaşımın ricalarına bir yıldır -özür dilerim yazamam şu aralar- diye geçiştirici cevaplar vermekten başka birşey yapamıyorum.

yanı başımda oturan arkadaşımın adını anımsayamıyorum...kıvranıyorum sesleneceğim birşey isteyeceğim yahut birşey soracağım... olmuyor bir türlü adı gelmiyor aklıma... oysa düşünceleri, en sevdiği yemek, en son gittiği sinema filmi...vb. herşey aklımda ... telefon rehberim sanki başkası tarafından hazırlanmış ve başkalarının telefon numaralarının listesi gibi geliyor...

otobüste birini gördüm...evet tanıyordum yabancı değildi en azından...o gülümsedi selam verdi...ben de gayr-ı ihtiyari gülümsedim ve selamlaştık... haftalar geçti hala hatırlamıyorum kimdi...

hatırlamıyorum ama unutmadım!

unutsam mutlu olurdum...unutmak ...
kötü olan ne yaşandı ise unutmak insanı mutlu ediyor...
iyi kötü ne kadar yaşanmışlığım var ise hatırlıyorum...
bütün fiilleri hatırlıyorum...
sadece failleri meçhul ...

29 Kasım 2008 Cumartesi

susmak!

"Bazen binlerce eşşek çiftesi karşısında susuyorum. Öyle ki bu çifteyi atan adam, benim canlı olduğumdan bile şüphe ediyor..."
A.Mezinâni

susuyorum. sadece! ne yapmam gerektiğini soruyorum iç konuşmalarımda kendime...yakın zamanda terk edeceğim buraları... gideceğim . nereye mi?...boş ver
...
paragraflarca yazı yazdım ve şimdi SİLDİM.
2 gün konuşamadığım için bir dostum benden soğuduğunu, kalbini kırdığımı, acı çektirdiğimi söyledi...oysa ben...
SUS!
susmak ne kadar cinnetsel bir durum! kafamı odamın duvarlarına vurmalıyım, göğsümü yumruklamalı ardından ise günlerce aç mı bırakmalıyım bu bedeni?
yahut susmalı mıyım?
Meryem susma oruçları tutarmış eskiden..bir Ermeni arkadaşım da tutardı...3 gün 3 gece...susmak...konuşmamak.

işitmek ama cevap vermemek
susamak ama su içmemek
bilmemek ama öğrenmemek
bilmek ama öğretememek
acıkmak ama yiyememek
sevmek ama...

kelimeler nerelere kaçıyor! sussam mı ki?

yorgunum hem de ÇOK... en çok kalbim. o kadar çok vurdular ki...
acıdı ama ağlamadım!
acımak ama ağlamamak...bir an olsun sesimi çıkartamadım. sustum ve dinledim. bütün cevaplarımı, saatler sürebilen konuşmalarımı hepsini... içime attım. beni anlayacağını bildiğim- bilmek bile değil...bana o anlamaya çalışma umudunu verebileceğini tahmin edebileceğim- (Allah'ım ne büyük bir korkaklıktır bu şartlar silsilesi!) birisi çıkana kadar karşıma... Susacağım.

şehirdeki bütün kör kuyulardan, sayfaları buruş buruş ve üzerlerine defalarca şekersiz çay dökülmüş günlük notlarımdan özür dilerim.