17 Ekim 2008 Cuma

var/yok

pek birşey yapmak hala istemiyorum... bulutların ve yıldızların arkasında gökyüzündeki cenneti resitaller dinliyerek bekliyorum artık... çocuk kahkahaları ne kadar da temiz değil mi? büyüyünce hepsi kirlenmek zorunda mı? aksakallı dedeler artık günah işleyemedikleri için mi "aksakallılar". günahları da sakal ve saçlarının akıp giden karası gibi akıp gidecek mi? tekrar bebek olur mu insan? 100 yaşında tekrar dişler mi çıkmaya başlar yoksa incelen dş etleri ve baş veren çene kemikleri midir?...

yaşlı mı gösteriyorum? yoksa yaşlı taklidi yapmak hoşuma mı gidiyor?...neden dalıp gittim bugun sahilde dururken kayalar, çimenler ve bira şişesi kırıkları arasında... ve kuru bir incir ağacı altında... nasılda gözümü aldı karşı adanın ışıkları... ada...ada...ada...

ada dedikçe aklıma geçmişken bir kaç değil, epey bir sahne geldi... betondan bir iskele...üstünde bir bank vardı mavi renkte...şimdi yok. o da yok. ben de yok. YOK

ne kadar kötü bir şey YOK hükmü vermek. hem de tek celsede. insanlar birbrileri için veriyorlar bu hükmü...

Yok hükmü haklarında verilmiş bir sürü insan var oysaki şu ülkede... eşcinseller, kürtler, başörtülüler, koministler... hepsi ÖTEKi.

YOK'lar...en azından görünmemeliler. ayıp/günah/yasak/suç...hemen pat pat tanımları yiyorlar...

hayat var ile yok'un arasındaki gidiş gelişler ile ...devam ediyor....ontoloji (varlık felsefesi) serencamına devam ediyor...

Hiç yorum yok: