20 Ekim 2008 Pazartesi

bir akşam...

sahildeki o işlek cafe'de buluştuk... gözlerinin içi gülüyordu. çekingenlik biraz heyecan, sanki evvelden birbirini tanıyormuş hissi... hani dedim, yüklü bir meblâ piyango bileti isabet etmiş olan insandaki o bileti kaybetme korkusu... öyle birşeyler işte. hava itiraf etmek gerekirse soğuktu da. üşüdük ikimiz de fakat söylemedik birbrimize, pek farkında da değildik... kıyıya çekilmiş bir eski teknenin dibinde durduk... denizde taş sektirmece oynadık. ben daha çok düz ve yassı taşlar seçiyordum, o ise denize paralel taşlar fırlatıyordu. bir taş verirken elim elime değdi, bir an duraksadık... çocukça gülüşlerine ve mızmızlanmalarına devam ediyordu. yakışıyordu da... belkide o an en çok ona yakışıyordu...- hayır hala da yakışıyor.

hava soğuktu evet...pek kimseciklerde yoktu sahilde. sonbaharın tam ortasıydık ve hava güzel olsun diye dualar ediyorduk sonraki günler için... ve Yaratıcı'ya şükranlar sunmuştuk birbirimizi bize buldurduğu için... garip aynı anda hissetmiştik de...

akıp geçiyordu zaman, polisler hala etrafta dolanıyorlardı. bir ara bize de yaklaşacak oldular...sanırsam vaz geçtiler...sonra bir çocuk yaklaştı ... rica ve mahcubiyet içinde "ateşiniz var mı?" diye sordu...o bile aramıza girdiğinden mahcubtu belki de... sonra küfürler ettik birlikte, kırmızı ışıkta vın vın geçen arabalara ve motorbisikletlere... hava soğuktu ya ... elleri daha da soğuktu aslında... "benim kalbim çarpıyor biliyor musun?" dedi... "benim ki durmadı ya..." dedim tebessüm ettik...

(Not: yukarıdaki olay, kişi ve kişiler tamamen hayal mahsulü olup yazarın zihnindeki kurgulardan ibarettir.)

Hiç yorum yok: