22 Ocak 2010 Cuma

kaç kişilik koltuklara oturur acı ?



"Beklemek ateşten daha şiddetli bir azaptır." der bir arap atasözü...bu var aklımda...acı hakkında bir söz gelmiyor aklıma...Allah 'ım suya yabancılaşıyorum. Sezen Aksu parçaları daha cazip geliyor...

Bugün İstanbul, yağmurlu ve soğuk. Kar bekliyor insanlar evlerinin pencerelerinin gerisinden...Ben dışarı attım kendimi. Soğuktu evet üşüdüm de...Islandım da...Kıpkırmızı oldu yine suratım. İlk önüme gelen otobüse attım kendimi...Gittim kalbimin beni götürdüğü yere....Durdum boğazın kenarında, su en kadar da çoşkun. Tahammül edemedim! Kaçtım....Bir taksi durdu önümde...
-Nereye abi?
-Kabristan...
-Ora neresi?
-Hani kabir...Kabristan işte
-Hı mezarlık...

....

Bu soğukta, bu yapmurda kimsecikler yok... Boğazı gören mermerler...Ah ne kadar da beyazlar!

"Mezar dolu topraktan göğe yükselen vücut
Mermerde donakalmış bir isyandı Allah'a
Ey ölmemek uğrunda sen, yaşamayı unut!
Bu taşın beyazı en yakın renktir siyaha...
                                                B.Ecevit"

Yürüdüm aralarından geçtim...Üzerlerine basmadan, bassam da inciltmeden...Dünya'daki en büyük gerçekliğin yanından geçiyordum. Ve şehir tenhaya atmıştı onları. Ölüler ve diriler iç içeydi oysa...Biz korkmayalım diye saklanırlardı mezar taşlarının ardına ölüler. Yahut ölü sandığımız diriler...Ben ölü onlar ise diri idi. Ben kör onlar görmüştü ne de olsa...

Durdum. Eğdim başımı. Açtım ellerimi korkak ve titrekçe. Titreyen bir besmele...Aminler...Sessizlik...Yağmur sesi...Islanan beden...Islanan ve bana hazırlanan toprak...
Korkuyorum baba...Ölmekten daha çok sana layık olamamaktan. Ve acı tek kişilik...Zaman tekerleği geri döner mi? Bir şans daha?... Alıp kucağına okşar mısın beni tekrar? Yalancı aşklarımdan çektiğim acıları bir kenara bıraksam...Hani ufacıkken ben daha ....Sen yine kocamandın. Ben ise suskun, üşüyen çocuktum hep. "Canım benim...." demiştin. Ben yine utanmıştım. Susmuştum. Konuşamıyordum. Hala pişmanım konuşamadığıma. Oysa şimdi susmuyorum. Ne kadar konuşsam da ....Yeterli değil kelimelerim zamansız ve anlamsız. Gölgen nerede baba?...Aminler...Sessizlik ve yağmur...

Üşümüşüm...Titrerken bir kaç damla göz yaşı...Umursamazca etraftaki sessizliği. Eski günleri yad ettim dualarda...Acı sahi tek kişilik mi? Ben sabun köpüğü müyüm? Kalbimi söksem mi yerinden?

Sorular...Aminler....Dualar...Yağmur...Soğuk...İstanbul...Boğaz...Ağrı...Acı...Aminler...Secde...Susuş...Islanmamış  bir taşa saygı ile ufak bir buse!...Biliyorsun ve görüyorsun...Utanıyorum işte...Geldim ama kimseler yokken. (Yahut ben öyle farz ederken)...Ben sussam da sen anlarsın değil mi? Aşık oldum ya ben....İhanet mi ettiğim? Yanlış mı doğru mu? Bi karar olan ben....Ah ne kadar da çekilmez bir ben....Gölgen baba? Hani kışın bizi ısıtan, yazın serin tutan? Bu şehir ne kadar boşalıyor ve şişmanlıyor. Sıkıldım. Utanıyorum!

Kim anlar ki? Aklıma sahip değilim. Delirmemek için sana bakamıyorum. Bakmıyorum daha doğrusu. Aklım kafesten uçacak oluyor. Ben ise ağlıyorum. Aminler. Ağrılar...Acılar...Tebessüm...Yazamıyorum. Soğuk...yağmur....hissizlik parmaklarımda....

Hiç yorum yok: