19 Aralık 2010 Pazar

ey can...

"...nicedir derdim bilmezlere kaldım...
derya içre derya bilmez
mizan bilmezlere kaldım
yandım ey can
yanmak bilmezlere kaldım..."

soğuk bir aralık günüydü. ben de artık eski gözü ile bakılan o sony walkmanlerden bir tane...kulağımda bu sözler ... dinliyorum...otobüs tıklım tıklım...hep uzundu yollar ben eskide iken.pil bitmesin diye, kalem ile başa sarardım kasedi. ve aynı parçayı tekrar tekrar dinleyebilmek büyük bir lüks olmasa da önemli birşeydi...

o zamanlar hani ben eskide iken
yine derdim bilinmez
yine mizan bilinmez
yine yakınılırdı.
hani hatırlarmıydım
"ol mahiler ki derya içre deryayı bilmezler..."
akşam bilmem kaç vapuru bir köşeye sinmiş kulağımda mp3 player...istediğim parçayı istediğim zaman istediğim kadar dinlemenin ne büyük bir keder olduğunu anlamış bir halde sıkılıp çıkartıyorum kulaklıkları. çantamdan yedi askı şiirlerini çıkartıyorum. kalem kağıt eşliğinde okunuyor. bünyeye zarar da vermiyor o kadar... karşı koltukta oturan bir kadın yanındakine hayıflanıyor...
"bak canımmm ben mevlana değilim gel ne olursan ol yine gel demicem, adam ol yine gel...çünkü biz mevlana, yunus, hacı bektaşı veli ....değiliz...onların olayı başka"
müdahale edesim geldi. sustum. lebid muallakatı açıktı. belki lebid'in hatırına sustum. diyesim o ki...

taklit edebilmek ne büyük erdemdir. meğer ki taklit edilen; yunus, mevlana, hacı bektaş... olsun
yoksa benliğimizin oyunlarını oynarız da, olması gerekeni taklitten mi kaçarız?

hem ne demişti mevlana celaleddin rum-i ; (sevilmeyi değilsede sevmeyi ondan öğrendim zira)
"gel ne olursan ol yine gel
biz güzeliz sen de güzelleş..."

1 yorum:

Eflatoon dedi ki...

yazıların ne kadar duygusal...
bol bol paylaşım diliyorum...